Amerika'daki Tırların Burnu Uzunken Avrupa'dakilerin Neden Kısa?

Amerika'daki Tırların Burnu Uzunken Avrupa'dakilerin Neden Kısa?

Kuzey Amerika, Avustralya gibi bölgelerde kullanılan tırlar ile Avrupa ve bizim bölgemizde dolaşan tırlar epey farklı. Amerika’daki tırların resmen bir burnu var. E peki oradaki tırlarda burun var da bizdeki tırlarda neden yok? Gelin, inceleyelim.

Geniş yüz ölçümüne sahip alanlarda çok sayıda uzun burunlu tır bulunuyor. Bu kadar çok uzun burunlu tır, yalnızca görüntüsü hoş olduğu için kullanılıyor olamayacağı konusunda hepimiz hemfikirizdir sanırım.

Tabii ki uzun burunlu tırları Avrupa ve çevresinde, düz burunluları ise Amerika ve çevresinde nadiren de olsa görüyoruz. Bu ayrımın bu kadar keskin olmasında birkaç neden bulunuyor; o halde, bunların neler olduğuna değinelim.

Öncelikle tırların uzunlukları ile ilgili yasal sınırlamalardan bahsedelim:

Şu anda Amerikan otoyollarında gezen tırların çok büyük bir kısmı az önce söylediğimiz gibi uzun burunlu (standart kabin) tırlardır. Ortalama uzunlukları toplam 21 metre, dorse uzunlukları ise 16 metredir. Ancak maalesef bu her zaman böyle değildi.

Amerikan motoryollarında seyahat edebilecek tırların uzunluğunu sınırlayan bir bela vardı, Motorlu Taşıyıcılar Yasası. Bu yasa yüzünden çekicilerin boyu olabildiğince kısa tutularak, taşınan kargonun miktarı maksimumda tutulmaya çalışılıyordu.

Ancak 1980 yılında bu yasanın güncellenmesiyle birlikte uzunluk sınırı ortadan kaldırıldı ve yalnızca çekilen dorsenin boyutu sınırlandırıldı. Böylece tır üreticileri farklı uzunluklarda tırları üretebilir oldu. Tabii bu düzenleme yalnızca Amerika için geçerliydi ve Avrupa’da üreticiler hala toplam uzunluk kuralı olan 18.75 metre sınırına uymak zorundaydılar. Bu yüzden onlar, taşıyacakları yük miktarını maksimumda tutmak için burunlarını düz tutmaya devam ettiler.

Tahmin edeceğiniz üzerer tırlar devasa motorlara sahip.

En küçük örnekleri 10 litre civarında sıralı 6 motorlardan başlayıp, 12-14 litrelik V8 motorlara kadar ilerleyebiliyor. Tabii bu devasa motorları da sığdırmak kolay bir iş değil. Örnek vermek gerekirse düz burunlu bir tırın motoru, gerekli komponentlerle birlikte sığabilmesi için sürücü kabininin tam altında konumlandırılır. Tabii bu konumlandırma da yanında bazı dezavantajlar getiriyor.

Öncelikle motorun tam altınızda olmasından dolayı ses yalıtımı zayıf ve titreşim muazzam seviyelerde olur. Bu yeni tırlarda büyük miktarlarda tolere edilse de geçmişteki tırlarda büyük bir problemdi. Bunun yanında yine motorun altınızda bulunmasından dolayı kabin alanınız küçük ve tavan yüksekliği az oluyordu. Tırların yolda bulunduğu süreleri göz önüne alırsak bu da büyük bir problem haline geliyordu. İşte bunun çözümü de uzun burunlu yani standart kabin diye adlandırdığımız tırlarda saklı idi.

Artık uzunlukla alakalı bir problemimiz kalmadığına göre, neden motoru sürücünün altına koyalım ki diye düşünmüş olmalılar ki tıra bir burun ekleyip motoru da bu burnun içine yerleştirdiler. Bu, üreticilere iki avantaj sağlamış oldu. Bunlardan birincisi ve en önemlisi, kabin alanının önemli derecede büyümesi ve tavan yüksekliğinin artması oldu.

İkincisi ise motorun kabinden uzaklaşmasıyla birlikte gelen ses ve titreşimlerin azalması ve uzun yolculukların daha katlanılabilir hallere gelmesi oldu. Peki madem uzun burunlu tırların bu kadar önemli avantajları var, bunlar neden Avrupa’da bulunmuyor?

Yol ve şehir planlamalarının tırların uzunluklarına etkileri:

Bir tır şoförü olmanın başlıca problemlerinden biri de 18 veya 21 metrelik araçları limanlarda, otoparklarda ve şehir içinde yönlendirmek. Ancak Amerikanlar bu konuda biraz daha şanslılar. Amerikan coğrafyasının ve yapılanmasının bir sonucu olarak şehirler birbirinden çok uzak, yollar geniş ve düz, limanlar ve park alanları da devasa. Bu durum, böylesine uzun araçları yönetmeyi bir nebze de olsa daha kolay kılıyor ve aracın toplam uzunluğunu kritik bir durum olmaktan çıkarıyor.

Ancak Avrupa’da maalesef durumlar çok daha farklı. Avrupa’nın coğrafi yapısı ve çok eski şehirleşme yapılanmasına sahip olması; yolların dar, mesafelerin kısa, manevra alanlarının az olmasına yol açıyor. Bu sebepten manevra kabiliyetine kazandırabileceğiniz her santimetre bile devasa bir avantaja dönüşüyor.

Aynı zamanda akışkan dinamiklerine az da olsa hakimseniz eğer uzun burunlu bir tırın daha aerodinamik olacağını tahmin edebilirsiniz. Bu da yüksek hızlarda ve uzun sürelerde seyahat edilen uzun Amerikan otobanlarında yakıt ekonomisine hatırı sayılır miktarlarda destek oluyor.

Bununla birlikte yukarıda bahsettiğimizin aksine, Avrupa’da yolculuklar nispeten daha kısa ve düşük hızlı. Aynı zamanda motorlar daha küçük ve verimli. Bu sebeple aerodinami, Avrupa’da kullanılan tırlarda Amerikan tırlarında olduğu kadar büyük bir rol oynamıyor.

Bu sebepten dolayı Amerikanlar düz burunu bırakıp uzun burunluları tercih etmiş olsalar da, Avrupalılar yüksek ihtimalle yasalar izin verse bile uzun burunlu tırları tercih etmiyor olacaklardı.

Uzun sürüş saatleri ve tırların tasarımlarının bunlara katkıları:

Aslında az önceki başlığın devamı niteliğinde olacak olan bu konu da yolculuk süreleri ile alakalı. Düşünürseniz; aracın sağlayacağı konfor, yaşam alanı ve benzeri özellikleri yolculuk süreleri ile doğru orantılıdır. Bunun en güzel örneği olabilecek tırlardan bazıları şantiye tırlarıdır.

Bir şantiye tırı günde maksimum üç ile dört saat arası ve günaşırı olmayan yolculuklar yapacağından herhangi bir kabine ihtiyaç duymaz. Ama Amerika ve Avrupa fark etmeksizin uzun yolculuk yapacak tırlarda en azından bir yatak bulunduracak bir kabin bulunur.

Ancak tabii ki bu konuda da Amerikan ve Avrupalı tırlarımız yine ayrışıyor. Öncelikle yolculuk sürelerinden biraz bahsedelim. Amerika’da aktif olarak çalışan bir tır, günde ortalama 14 saat çalışıyor ve bu 14 saatin 11 saati ise yolda geçiyor. Geri kalan 3 saat molalar, yakıt dolumu gibi ekstra işlere gidiyor. Günün geri kalanında ise şoför bir tır parkında uyuyor ve ertesi gün yola devam ediyor.

Ancak Avrupa’da ise durum çok farklı. Yasalarla sınırlandırılmış 9 saati geçmenin mümkün olmamakla birlikte zaten bir günde 9 saatten daha fazla yol yapmayı gerektirecek bir durum da olmuyor. Çünkü yukarıda bahsettiğimiz gibi mesafeler kısa ve yolculukların süresi az. Bu yüzden Avrupalı tırlar Amerikan kardeşlerinden daha küçük kabinlere şoföre rahatsızlık vermeden sahip olabiliyorlar.

Amerikan şoförler tırların sahibi iken, Avrupalılar yüksek oranda ya kiracı ya da kontratlı şoförler.

Avrupa’daki tırlar ile Amerika’daki tırların, daha doğrusu tır şoförlerinin arasındaki büyük farklardan biri de Amerikalı çoğu şoförün aynı zamanda tırın sahibi olmasıdır. Öte yandan Avrupalı tır şoförleri ise yüksek oranda ya kiralık araçlar kullanıyor ya da kontratlı şoförler olarak çalışıyor. Peki bu tırın tasarımında nasıl bir etkiye yol açıyor diye soracak olursanız, hemen açıklayalım.

Amerikan tır şoförleri, tırın ve dorsenin sahibi oldukları için genellikle tüm sürelerini tırlarında geçirirler. Bir yükü alıp başka bir yere bıraktıktan sonra tekrar aynı dorseyi doldurur ve yollarına devam ederler. Bu süreçte uzun süreler tırlarından inmezler. Bu sebeple geniş bir yaşam alanı ve büyük depolama alanları önemli bir gereksinimdir.

Ancak Avrupalı tır şoförleri için durum tam tersi. Avrupalı şoförler genellikle kontratlı veya kiralık tırlarla çalıştıkları için, tırın içerisinde yalnızca çalıştıkları saatler bulunurlar. Geri kalanında tırın içinde bulunmalarını gerektirecek bir durum olmaz çünkü ne bir daha o tırla ne de o dorseyle işleri olur.

Bu konuda daha şanslı diyebileceğimiz Avrupalı tır şoförlerinin tabii Amerikan iş arkadaşları kadar fazla alana ve konfora ihtiyacı da olmuyor. Zaten düz burunlu tırların Avrupa gibi bir bölgede sağladığı avantajları da düşündüğümüzde, olmamasının daha iyi olduğu açıkça ortaya çıkıyor.

İLGİLİ HABER