Aşk Hikayeleriyle Tarih Sayfalarını Süsleyen Eski Mezopotamya'daki Kadın-Erkek İlişkileri Nasıldı?

Aşk Hikayeleriyle Tarih Sayfalarını Süsleyen Eski Mezopotamya'daki Kadın-Erkek İlişkileri Nasıldı?

Eski Mezopotamya’da aşk oldukça önemli bir yere sahipti. Hatta İnanna (Antik Mezopotamya tanrıçası/Sümerlerde aşk tanrıçası) ve Dumuzi’nin (çoban) aşkını belki Muazzez İlmiye Çığ’ın ‘İnanna’nın Aşkı’ adlı kitabından okuyanlarınız dahi olmuştur. Fakat ilginç bir durum var ki o da aslında bu topraklarda evliliğin sadece aşk için değil, mantık için yapılması. Gelin, bu mantık evliliğinin amacına hep birlikte bakalım.

Eski Mezopotamyalılar için evlilik, soyun devamını ve böylece toplumun istikrarını sağlamak için önemliydi. Hatta tarihçi Heredot, evliliğin bu kültürel yapı için o kadar kadar önemli olduğunu söyler ki bu uğurda evliliğin ticarete döküldüğünü bile anlatır. Mesela Herodot, Mezopotamya’da kadınların en yüksek ücret teklifi verene satıldığı “gelin açık artırma pazarları” olduğundan bahseder.

Aşk, bu topraklarda her daim varlığını idame ettirse de toplumsal düzeni korumak için yapılan amaç odaklı evliliklerin yanında ikinci planda kaldı. Peki neden bu insanlar evlilik sözleşmesi yapıyordu?

Cinsellik bile zevk almanın ötesinde, belirli bir ‘çıkar’ için kullanılıyordu.

Herodot, kadınların İnanna’nın tapınağında oturarak dışarıdan geçen bir erkeğin kendilerini beğenmeleri dahilinde onlarla seks yaptığından bahseder. Bunun nedeni ise toplumsal yapının insanlardan, toplumun doğurganlığını ve refahını artıracak faaliyetlerde, yani çocuk yapma girişiminde bulunmalarını beklemesiydi.

Evlilik, kadının babası ve damat arasındaki maddi alışverişe dayanan yasal bir sözleşme üzerinden yürütülüyordu.

Mezopotamya’da damat, gelinin babasına şimdilerde halen bazı kültürlerde olduğu gibi başlık parası öderdi. Yani evlilik, bu kültürlerde bir ‘iş’ gibi algılandığı için para ön plandaydı diyebiliriz.

Antik kültürler üzerine çalışmaları olan Stephen Bertman bu konuda şöyle diyor: Sümercede aşk kelimesi, dünyayla ve toprakla ilgili ölçüm yapmaya yönelik maddi karşılığı olan birleşik bir fiildi. Sümerler, Babilliler ve Asurlar arasında evlilik hem kişiyi hem toplumu güvence altına almak için tasarlanan bir iş anlaşması olarak görülüyordu. Devlet, insanların ilişki kurup mutlu olmalarını değil, yukarıda da bahsettiğim gibi sadece üremelerini ve kültürün devamlılığını sağlamalarını önemsiyordu.

Diyelim birbirini seven iki kişi var ve evlenmek istiyorlar, o zaman sözleşmeye uymak zorundalar yoksa evlenmeleri mümkün değildi. Mesela Mezopotamya hukukunda bir erkeğin evlilik akdi hazırlaması (sözleşme) ve her iki tarafın ailelerinin onay vermesi gerektiği yönünde bir yasa mevcuttu. Aksi takdirde kadın, kendisini isteyen erkeğin karısı olamaz çünkü bu durum yasaya aykırıdır.

Tıpkı günümüzdeki evliliklerde olduğu gibi kişiler, evliliklerine tanık olacak insanların huzurunda bu sözleşmeyi (şimdilerin nikah cüzdanı gibi düşünebilirsiniz bunu) imzalardı ve düğün hazırlıkları başlardı. Düğünden sonra gelin, kayınpederin evine taşınır, damatla ilişkiye girer ve hamile kalması beklenirdi. Üstelik gelinin bakire olmasına da dikkat edilirdi. Hukuken eğer gelin hamile kalmaz veya bakire çıkmaz ise damat, ailesine kadını geri gönderip verdiği başlık parasını, çeyiz parasını isteyebilme hakkına sahipti.

Eski Mezopotamya’da sadakatsizlik demek, ceza demekti.

Tanrıça İnanna

Eşlerine karşı sadakatsiz olan erkekler, tarihçi Jean Bottero’nun ifade ettiği gibi, eğer suçları ortaya çıkarsa ölüm cezası dahil olmak üzere çeşitli cezalara tabi tutuluyorlardı. Sözün özü; aile birliğine zarar verecek her türden davranış, bu kültürde kabul görmüyor diyebilirim.

Araştırmacılara göre eski yazıtlarda, kadınların başka erkeklerle yatmak için kocalarından kaçtığı bildiriliyor. Bu kişiler ola ki suçüstü yakalanırsa; kadın, sevgilisiyle birlikte nehre atılır ve böylece boğularak ölür yahut direğe asılarak öldürülür. Zaten yasa bu davranışı yapanların ya idam edilmesini ya da bağışlanmasını uygun görüyordu ki bu bağışlanma mevzusu da Hammurabi Kanunları’na göre anca kadının, resmi kocasının bağışlaması dahilinde yürürlüğe girebilirdi. Böylece kral, kocanın verdiği karara göre kadını ve sevgilisini bağışlayabiliyor.

Hammurabi

Hatta bir kadının çocuk doğurması o kadar önemliydi ki eğer kısırlıktan veya başka bir nedenden hamile kalamıyorsa eşi, ikinci bir kadını kendine eş alabiliyordu. İkinci eşin seçiminde ilk eşe danışılıyor, seçtikleri ikinci kadının, birinci kadının düzenine uyması bekleniyordu. Zaten baktığınızda ikinci eşin, birincinin cariyesi gibi olduğunu anlayabilirsiniz. Çünkü bu kadının doğuracağı çocuk da birinci kadının çocuğu sayılıyordu. Bir erkeğin eşi hamile kalamıyor diye boşanmak istemesi toplumda pek kabul görmediği için böyle bir çözüm bulunmuştu. Erkek, ölene kadar o kadınla evli kalmak ve bir yandan eve getirdiği cariyelerle soyunun devamını sağlamak zorundaydı.

Günümüzde boşanmak, çoğu insan için hala bir tabu. Eski Mezopotamya’da da öyleymiş!

Boşanma, bu topraklarda ciddi bir sosyal damgalanma sebebiydi diyebiliriz. Çoğu kişi evliliğinden memnun olmasa bile amiyane tabirle mezara kadar partneriyle birlikte olmak zorundaydı. Boşanma talebi ve hakkı ise öncelikli olarak erkeklere mahsustu. Kadınlar, sadece istismara uğradıklarında bu haktan yararlanabiliyordu. Zaten kadın bireyler, kolay kolay boşanmak istediklerini dile getiremezlerdi çünkü kocası, kadını evden kovabilirdi.

Tanrıça İnanna ve Dumuzi

Esasen geçmişte de kadınlar, toplum önünde rezil olma korkusu nedeniyle boşanma isteğini sineye çekmiş olabilir diye düşünüyorum. Velhasıl gördüğünüz gibi evlilikte geçerli olan tüm bu kuralların arkasında, her iki tarafın maddi ve manevi olarak anlaşmalı bir işe başlar gibi başladığı bir kontrat (sözleşme) yatıyor. Böylece evlilik bireysel değil, toplumsal amaçlara göre yapılan bir ritüele dönüşüyor diyebilirim. Siz Eski Mezopotamyalıların evliliğe bakış açısını nasıl buldunuz? Sizce günümüzden izler bulabiliyor muyuz? Yorumlara düşüncelerinizi yazabilirsiniz.

Kaynaklar: World History, Bir Dakikada Geziyorum, Kırlangıç Yuvası