Atomic Heart'ı İnceledik: Sovyetler'in Dünyayı Ele Geçirdiği Alternatif Bir Tarihte Geçen Oyun Bir Rus Propagandası mı?

Atomic Heart'ı İnceledik: Sovyetler'in Dünyayı Ele Geçirdiği Alternatif Bir Tarihte Geçen Oyun Bir Rus Propagandası mı?

Mundfish tarafından geliştirilen ve Focus Entertainment tarafından yayınlanan Atomic Heart’ın ilk duyurusu 2018 yılında yapılmıştı. Yaklaşık 5 yıllık bir geliştirme sürecinin ardından sonunda oyuncularla buluşan ve alternatif bir tarihi anlatan aksiyon FPS oyunu Atomic Heart, yeni inceleme konuğumuz.

Atomic Heart’ı ilk duyurusu yapıldığında merakla beklemeye başlayanlar olmuş olabilir ancak aradan geçen 5 yılın ardından unutulan bir oyun haline geldiğini de söylemek mümkün. Her ne kadar unutulsa da ilk günden Xbox Game Pass kütüphanesine eklenmesiyle tekrar hatırlanmış durumda. Alternatif bir tarih çizgisinde geçen oyunumuz, hikayesiyle de dikkatleri üzerine çekiyor.

Oyunun geliştiricisi Mundfish’in ilk oyunu olması ve stüdyonun kaynaklarda Rus stüdyo olarak adlandırılması nedeniyle politik olarak da pek çok kişi, oyuna sıcak bakmayabilir ancak yayıncımızın bundan önce oldukça beğenilen yapımları yayınladığını hatırlatmak gerekiyor. A Plague Tale Innocence ve Requiem ile birlikte Evil West oyununun yayıncısı olan Focus Entertainment, özellikle A Plague Tale serisi ile ses getiren bir şirketti. Gelin, biraz gecikmeli de olsa hep birlikte Mundfish’in ilk geliştirdiği oyun olan Atomic Heart’a artı ve eksileriyle birlikte göz atalım.

Atomic Heart:

  • Piyasaya Sürülme Tarihi: 21 Şubat 2023
  • Geliştirici: Mundfish
  • Yayıncı: Focus Entertainment
  • Platformlar: PlayStation 5, Xbox Series X/S, Microsoft Windows,
  • İnceleme yapılan platform: Xbox Series S

Artılar:

  • Grafik ve atmosfer başarılı
  • Müzikler harika
  • Yeteneklerin kullanımı zevkli
  • Başarılı silah geliştirmeleri
  • Silah çeşitliliği
  • Eğlenceli diyaloglar
  • Xbox Game Pass’te yer alması

Eksiler:

  • Hikaye sunumu başarısız
  • Diyaloglar eğlenceli olmasına rağmen kalitesiz
  • Ara sahneler az ve kalitesiz
  • Açık dünya gereksiz
  • Oyunun akıcılığında problem var
  • Yan görev sistemi başarısız
  • İngilizce seslendirme, oyunun atmosferine uygun değil

Bize geçmeden: Yabancı basın, Atomic Heart hakkında ne düşünüyor?

Oyunun Metacritic ve Opencritic üzerindeki yabancı basın ve kullanıcı puanlarına baktığımızda pek iç açıcı olmadıklarını görüyoruz. Metacritic puanları bir nebze daha iyi olsa da Opencritic üzerinde kullanıcı puanları oldukça düşük. Atomic Heart’ın Metacritic basın puanı 76 iken Opencritic basın puanı ise 74 olarak gözükmekte. Kullanıcı puanında ise Metacritic’te 10 üzerinden 7.8 alırken Opencritic’te 100 üzerinden 55 puan almış.

Hatırlatmak gerekiyor ki inceleme puanlarında bilinçli olarak düşük puan verilen incelemeler olabilir. Çünkü oyunun geliştirici stüdyosu Mundfish bir Rus stüdyosu olarak biliniyor. Her ne kadar kendilerini Kıbrıslı olarak tanıtıp çok uluslu bir çalışan profiline sahip olduklarını belirtseler de Rus çalışan ağırlıklı bir stüdyo. Aynı zamanda Ukrayna hükümeti, oyunun FSB için veri topladığını, propaganda yaptığını ve gelirinin savaş için kullanıldığını belirtiyor. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle oyun, bazı sitelerde alması gerekenden çok daha düşük puan almış olabilir, bunu tam olarak bilmiyoruz.

Atomic Heart’tan beklentiler nelerdi?

Oyun ilk olarak 2018 yılında duyuruldu ve 5 yıllık bir geliştirme sürecinin ardından piyasaya çıktı. Oldukça uzun bir geliştirme süreci geçirdiği için oyuncuların beklentileri en başta oluşsa bile sonradan unutuldu. Yayınlanan fragmanlara göre konuşursak birbirinden farklı robotlarla savaştığımız, aksiyonun hiç durmadığı, özel yeteneklerle ve teknolojiyle donatılmış silahlarımızla düşmanlarımızı yerden yere vurduğumuz bir oyun izlenimini veriyordu. Açık dünya bir yapısının da olması birçok çeşitli yan görev beklentisi oluşturdu.

Hikaye fragmanlarıyla birlikte de alternatif bir tarih çizgisinde Sovyetler’in dünyayı ele geçirdiği, 1950’li yıllarda robot teknolojisinin en üst düzeye çıktığı bir dönemde geçecek olması oyunculara Wolfenstein’ı hatırlatarak bu tarz bir hikayeyi sevenleri yüksek beklentiye sokmuş olabilir. Güzel müzikleriyle, çeşitli yetenek ve silahlarla robotlarla aksiyonun bitmediği güzel bir hikayeli FPS oyunu beklentisi vardı diyebiliriz. Peki Atomic Heart bu beklentileri karşıladı mı?

Sovyetler hiper güç haline gelirse: Atomic Heart bizlere ne anlatıyor?

Atomic Heart’ın hikayesiyle incelemeye başlamak en doğrusu olacaktır. Öncelikle hikayeyi temelinde beğendiğimi ancak sunumunda beğenmediğimi belirtmem gerekiyor. Hikayenin sunumu gerçekten çok kötü. Hikaye güzel düşünülmüş ancak güzel kurgulanamaması yüzünden sonuçta başarısız bir hale gelmiş diye düşünüyorum.

Atomic Heart alternatif bir tarih çizgisinde 1955 yılında Sovyet Rusya’nın dünyanın bir numaralı ülkesi haline geldiği bir ütopik bir ortamda geçiyor. Sovyetler yine İkinci Dünya Savaşı’nı kazanıyor ama Naziler kaybettiğini anlayınca dünyaya bir salgın hastalık yayıyor. Amerikalılar yerine de Sovyet Rusya savaşın kahramanı olarak ardından ürettiği polimer teknolojisi ile müthiş bir robotlaşma aşamasına geçiyor. İnsanların artık neredeyse tüm ihtiyaçlarını robotlar karşılıyor, bu teknolojiyle insanlar kolayca dil öğrenebiliyor, arabalarını havadan taşıyor, trenlerde yine bu polimer teknolojisi kullanılıyor ve yeni bir çağ doğuyor. Ukrayna’nın iddia ettiği ve başlıkta da belirttiğimiz Rus propagandası iddiasına ben pek katılmıyorum. Genel olarak baktığımızda oyunun kendine has bir hikayesi var ve tek amacı propaganda yapmak değil.

Bu teknolojinin mimarlarından olan Dr. Sechenov, büyük bir kahraman olarak görülüyor ve oldukça neşeli başlayan bir hikayeye tanık oluyoruz. P-3 kod adlı Subay karakterimizle bizzat Sechenov’dan görev alıyoruz ve hikaye başlıyor. Güllük gülistanlık bir ortamda birden robotlar saldırı moduna geçip her şeye saldırmaya başlıyor. Bunun altında yatan sebebi, bunun bir ihanet olup olmadığını, robotlar ve polimer teknolojisinin gizemini ve karakterimizin geçmişini oyun boyunca anlamaya çalıştığımız bir hikaye bize sunuluyor.

İlk başta dediğim gibi aslında hikaye çok güzel bir temel üzerine oturtulmuş ancak kurgulanması ve sunumu çok başarısız. Oyun boyunca sadece sonlara doğru biraz heyecan yaşadım. Onun dışında hikaye çok daha iyi kurgulanabilirdi diye düşünüyorum. Hikayeyi çeşitli ses kayıtları, bilgisayarlar üzerinden gönderilen mailler ile anlamaya çalışmak zorunda kalıyoruz. Eldivenimizin içine gömülmüş yapay zeka dostumuz Charles da sürekli bizlere arka tarafta detayları anlatıyor ancak oyunu oynarken bunlara odaklanmak çok zor. Oyunun sonlarına doğru hikaye iyice otursa da çeşitli gereksiz ters köşeler ve kafa karışıklığı yaşayacağınız pek çok noktası var. Hikaye ortalama diyebiliriz.

Görsel bir şölen sunan açılış: Grafikler ve atmosfer

Oyunun özellikle açılış bölümünde en çok öveceğim kısmı kesinlikle grafik ve atmosfer olacak. Özellikle açılış sekansından bahsetmek istiyorum çünkü açık dünyanın atmosferini çok başarısız buldum. Grafik ve atmosfer oyunun açılış sekansında zirveye çıkmış durumda. Tıpkı geçtiğimiz Ekim ayının sonunda piyasaya çıkan Call of Duty Modern Warfare 2’deki Amsterdam sahnesi gibi burada da özel bir çalışma olduğu belli. Geliştiriciler açılış bölümüne önem vermişler. Bioshock Infinite’in o canlı, renkli ve neşeli atmosferine oldukça benzediğini söyleyebilirim. İnsanlar çok mutlu, grafikler olağanüstü, partiler, kutlamalar, törenler ve daha fazlası ile etkileyici bir açılış bizleri karşılıyor.

Oyunun hikayesi tam başlayana kadar robotların ne tür işlevleri olduğunu görüyoruz, teknolojinin nasıl geliştiğini ve Sovyet Rusya’nın nasıl bu teknolojiyi ürettiğini anlatan müzeye benzer bir kısım da mevcut. Çok uzun bir açılış olsa da kesinlikle grafik ve atmosfer olarak çok başarılı olmuş. Kapalı alanlardaki bazı robotların, odaların ve heykellerin tasarımları da çok hoşuma gitti ancak açık dünyaya çıktığınızda işler biraz değişiyor. Açılıştaki atmosferden eser olmadığını görüyorsunuz. Grafikler hakkında yorumum bu kadar. Üstteki videodan 22 dakikalık açılış sekansına göz atabilirsiniz.

Yapay Zeka Charles ile eğlenceli dakikalar: Atomic Heart’ın karakterleri

Atomic Heart’ın karakterlerinden bahsedecek olursak oyunda çok fazla karakterin olmadığını söylemekle başlayabiliriz. Oyun boyunca karşılaştığınız ve hikayeyi derinden etkileyen karakter sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor. Neredeyse hiçbir karakterin güzelce anlatılan bir geçmişi ve motivasyonu yok. Oyun, karakterleri tamamen sizin yapay zeka Charles ve bulduğunuz kayıtlar yoluyla anlatmaya çalışıyor. Birkaç ara sahne ile bunları güçlendirmeye çalışsa da genele vurduğumuzda neredeyse her karakterin çok zayıf olduğunu söyleyebilirim.

Ana karakterimiz oldukça agresif ve ruhsuz bir karakter. Diyalogları çok zayıf ve sürekli aynı küfürü ediyor. Oyunun ana düşmanı diyebileceğimiz tam bir karakter yok ve bizlere sürekli engel çıkaran bir kötü karakter inşa edilmemiş. En büyük rakibimiz bizlere hunharca saldıran robotlar. Karakterler havada duran, karmaşık şekilde işlenen ve sonlara doğru taşları oturan bir hikayenin önemsiz parçaları gibiler. Onun yerine farklı Boss robotlarla karşılaşıyoruz ve oyunun sonuna doğru yavaş yavaş ana kötü oluşmaya başlıyor. Tek beğendiğim karakter, eldivenimizin içine gömülmüş ve sinir sistemimize bağlı yapay zekamız. Charles adındaki bu karakter bir nevi oyunun sonuna kadar yoldaşımız oluyor. Esprili ve göndermeli diyalogları benim hoşuma gitti diyebilirim. Bunun dışında oyun gerçekten de karakterler noktasında zayıf.

İngilizce seslendirme oldukça kötü: Bir de Rusça’yı deneyin.

Oyunun geliştirici ekibi Rus olduğu ve oyun Sovyet Rusya’da geçtiği için aslında orijinal dilinin Rusça olması gerekiyor. Oyunun İngilizce seslendirmeleri Amerikan İngilizcesi ile yapılmış ve gerçekten atmosferi oldukça baltalıyor. Özellikle ana karakterimiz tam bir has Amerikalı birine dönüşüyor. Oyunda bunu fark edince Rusça’ya aldım ve aradaki fark cidden çok fazlaydı. Yabancı basın ve Reddit gibi sosyal platformlarda da Rusça oynamanın çok daha iyi olduğunu söyleyen pek çok kişi mevcut.

Rusça’ya alınca sürekli altyazılara odaklanmak zorunda kaldığım için kısa bir süre sonra tekrar İngilizce’ye aldım ve üzülsem de o şekilde devam ettim. Diyaloglar gerçekten etkileyici değildi. Tamamen espri odaklı ya da basit ve bol argolu bir yapısı vardı. Özellikle karakterimizin her şeye sinirlenmesi ve bir şekilde Charles ile esprili diyalogları eğlendirse de hikayenin ciddiyetini bana aktaramadı. Bir de diyalogların çok hızlı ve uzun olduğunu söylemem lazım. Bir ses kaydı buluyorsunuz ve o sıra Charles sizlere yüzlerce farklı bilgi verip espri yapıyor. Oyuna odaklanmaya çalışırken bir yandan sürekli konuşmalarını dinlemek zorunda kalıyorsunuz ve bir yandan da bilgisayarlardaki e-postaları okumak istiyorsunuz. Bunların hepsini bir arada yapmaya çalışınca diyaloglar sizi boğacak dereceye geliyor. Oyunda bizlere yardımcı olan bir robotun göreve başlamadan önce en az 10 dakika konuştuğuna şahit oldum.

İlginç ve yenilikçi bulmacalarla dolu mekanlar: Bölüm ve mekan tasarımları

Oynanış kısmına inmeye başladığımızda benim hoşuma giden şey kesinlikle bulmacalar oldu. Oynanışta sürekli aksiyona girmiyoruz ve her bölümde illa birkaç tane bulmaca karşımıza çıkıyor. Bunun dışında yan görev başlığında da belirteceğim yan görevlere ait bulmaca sekansları da bulunmakta. Bu bulmacalar genelde kısa sürede çözülüyor ancak hepsi birbirinden özgün. Genelde diğer oyunlarda ”maymuncuk” ile açmaya alışık olduğumuz bu kapı kilitlerini açmaya yarayan bu bulmacaları daha önce başka bir oyunda gördüğümü hatırlamıyorum bu yüzden beğendim diyebilirim. Bunun dışında mıknatıs mantığıyla çalışan platform mekaniğine sahip bulmacalar da oyunda mevcut.

Oyunun mekanları gerçekten çok iyiydi. Özellikle kapalı alanlar büyük emek verilerek dizayn edilmişe benziyor. Işıklar, heykeller ve odalar gerçekten tasarım olarak benim hoşuma gitti. Bunun dışında bölümlerde bir denge söz konusu değildi. Bazı bölümler, bulmaca çözmek ve bir şey aramaktan ibaretti ancak bazı bölümlerde de yoğun aksiyon vardı. Bu noktada akıcılığın pek olmadığını söylemekle beraber fragmanlardan dolayı beklenen bitmeyen aksiyon sekanslarını bu oyunda göremiyoruz.

Artık loot yapmak çok daha kolay: Vakumla Charles!

Evet, başlıkta belirttiğim ‘’Vakumla Charles!’’ ifadesi ilginç gibi gelebilir ama gerçekten de tam anlamıyla öyle. Yapay zekamız Charles, eldivenimizin içerisinde yer alıyor. Önemli bir özelliği ise etraftaki toplanabilecek her şeyi vakumlayarak içine çekebilmesi. Oyunun neredeyse her odasında bolca loot bulunuyor ve bunları teker teker elle toplamak gerçekten çok zor. Bu özellikle tıpkı bir süpürge gibi her şeyi vakumlayarak Charles ile rahatlıkla loot yapabilirsiniz. Diğer oyunlarda pek böyle bir özelliğe rastlamamıştım, özellikle bu şekilde loot yapmak çok hoşuma gitti. Bunun dışında Charles’ın etrafı tarayabileceğiniz ve etrafta nereleri lootlayabileceğinizi gösteren bir özelliği de bulunuyor.

Bu özelliğin tek dezavantajı her yerde kullanmak istemek. Her girdiğim yerde sonuna kadar bu yeteneği kullanmak zorunda hissettim ve bu işlem sırasında bir ses efekti de çıkıyor. Bunu sürekli yaptığınızda oyunu oynamaktan çok etrafta vakumlaya vakumlaya gezmek durumunda kalıyorsunuz. Bunun dışında eğlenceli bir loot yapma fırsatının bize sunulduğunu söyleyebilirim.

Atomic Heart manuel kayıt temelli çalışıyor:

Atomic Heart’ın en ilginç özelliği ise genel olarak kayıt sisteminin manuel olarak çalışması. Oyun yeri geldiğinde veya önemli bir sekans öncesi otomatik kayıt özelliğini aktif ediyor ancak bunların dışında iş tamamen sizde. Oyunda bolca manuel kayıt odası bulunuyor.

Bu odada aynı zamanda genelde bir adet loot yapabileceğiniz sandık, silah ve yetenek geliştirme makinesi ile birlikte manuel kayıt cihazı bulunuyor. Bu odalara mutlaka girip sürekli kayıt almanız gerekmekte çünkü eğer oyun otomatik kayıt almadıysa ve ölürseniz en son aldığınız kayıt noktasından tekrar başlıyorsunuz. Açıkçası bu sistem oyuna biraz gerginlik ve heyecan katmış olsa da bazı durumlarda can sıkabiliyor.

Telekinezi, dondurma, yavaşlatma ve daha fazlası: Yetenekler

Oyunun bence en eğlenceli yanı sahip olduğumuz yetenekler. Oyunda pek çok çeşit silah var ancak hiçbirisi kesinlikle yetenekler kadar zevk vermiyor. Benim en sevdiğim yetenek telekinezi yeteneği oldu. Bu yetenekle birlikte düşmanlarınızı havaya kaldırıp bir süre orada tutup sonrasında birden yere bırakabiliyorsunuz. Bu sayede hem düşmanları etkisiz hale getirmiş oluyorsunuz hem havada asılı kalırken vurmaya devam edebiliyorsunuz.

En sonunda da yere düşerken tekrar hasar alıyorlar. Bunun dışında alınan hasarı azaltan yani bir nevi kalkan işlevi gören yeteneğimiz de var. Düşmanları donduran ve yavaşlatan yeteneklerle de düşmanlarla savaşırken pek çok farklı çeşit kombo ve taktik yapabilirsiniz. Karakterimizin canı, enerjisi ve ekstra bir yetenek olarak geçmeyen Shok adı verilen elektrik atma yeteneği de mevcut ve bunların hepsini sizinle erotik bir şekilde konuşan ve güldüren ilginç bir robot makinede geliştirebiliyorsunuz.

Ne ararsan var: Atomic Heart’ın silahları

Atomic Heart’ın silahları oldukça çeşitli ve yeterli düzeyde. Oyun başından sonuna kadar yeni silahları açabiliyorsunuz ve hepsi kendine has özelliklere sahip. Yakın dövüş silahları oyunda büyük önem taşıyor. Yakın dövüş silahlarının animasyonları Dying Light’a oldukça benzemiş. Gayet hoş bir yakın dövüş mekaniği var. Bunun dışında pompalı, elektrikli tabanca, normal tabanca, elektrikli tüfek, AK47, Fatboy adında bir roket ve çok daha fazla silah oyunda yer alıyor. Silahları geliştirme makinesinde yeteneklerinizle beraber geliştirebiliyorsunuz. Bunun dışında yeni silahlar için o silahların şemasını etrafta bulmanız gerekiyor. Bulduktan sonra gerekli bileşenlerle o silahı üretebilir veya isterseniz daha önce ürettiğiniz bir silahı malzemeleri envanterinize geri iade edilecek şekilde parçalayabilirsiniz.

Silahların bazı özel geliştirmeleri de bulunuyor. Bu özel geliştirmeleri açmak için oyunda yan görev niteliğine sahip olan bulmacalı ‘’Polygon’’ test odalarını tamamlamanız gerekiyor. Aynı zamanda silahlara yanıcı veya dondurucu mermi atabilen ek teçhizat takabiliyorsunuz. Pompalı, keleş ve sopaya benzer yakın dövüş silahları robotik teknolojinin yanında biraz absürt dursa da çeşitlilik açısından yine de başarılı. Vuruş hisleri de robotlarla savaştığımız için aşırı iyi değil ancak yakın dövüş silahları robotların uzuvlarını koparabiliyor.

Atomic Heart’a açık dünya oyunu demek pek doğru değil:

Her ne kadar oyunda açık dünya olsa da Atomic Heart, bir açık dünya oyunu olarak nitelendirilmeyi hak etmiyor. Açık dünya oldukça boş tasarlanmış. Öncelikle oyunun birçok ana görevi kapalı alanda geçiyor. Oyunun başlarından açık dünyaya geçene kadar yaklaşık 2-3 saat geçiyor. Açık dünyada hızlı seyahat yapma olanağınız yok. Bir sonraki başlıkta belirteceğim yan görev sistemi bir açık dünya oyununda göremeyeceğiniz derecede zayıf.

Dışarıda robotlar sizi gördüğü an saldırıya geçiyor ve alarm seviyesi mevcut. Yürümekten daha iyi bir tercihiniz ise araba ancak o da çok çabuk hasar görüp patlıyor ve sürekli araba değiştirmek zorunda kalıyorsunuz. Açık dünya gerçekten büyük bir hayal kırıklığı ve içerisi bomboş. Buradan yan görevlere geçebiliriz.

Atomic Heart’ın yan görevleri oldukça zayıf:

Atomic Heart’ın açık dünyasında tam 8 adet yan görev bulunuyor ancak bu yan görevler pek de beklentileri karşılamayan seviyede. Özellikle ilginç bir hikaye temeli bulunan oyunun yan görevlerinde herhangi bir hikaye anlatımı yer almıyor. Haritadan bulup gidebileceğiniz yan görevler genelde birbirini tekrarlayan bulmacaları çözdüğünüz ve 3 farklı seviye sandığa erişim sağlayabildiğiniz görevler. Yan görevlerin başladığı test odalarına erişmek için oyunun özgün bir özelliği olan kulelere tırmanıp farklı kameralara erişip giriş kapılarını açmanız gerekiyor.

Bu sandıklardan silahlara özel geliştirmeler elde ediyorsunuz. Bulmaca çözmeyi çok seviyorsunuz ve silahlarınızı son seviyeye kadar geliştirme merakınız varsa bu görevler hoşunuza gidebilir ancak benim ilgimi maalesef çekemedi. Hikayeler yazılıp, karakterler ve farklı bölüm tasarımları kullanılarak çok güzel yan görevler yaratılabilirmiş.

Oyunun haritası oldukça işlevsiz:

Oyunlarda kullanılan haritalar bir oyuncu için oldukça önemli olabiliyor. Nereye gittiğinizin farkında olmak için waypoint işaretleri koyabilme, yeni yerleri rahatlıkla keşfedebilmek ve hızlı seyahat imkanlarından faydalanmak için işlevli bir harita büyük önem taşıyor. Atomic Heart’ın haritası gerçekten çok işlevsiz. İlk olarak herhangi bir yere waypoint koyamıyorsunuz.

Nereye gittiğinizi haritadaki anlık konumunuz ve gitmek istediğiniz yerin konumuna göre hayal etmeniz gerekiyor. Haritada neyin nerede olduğu belli değil oldukça yapay bir harita kullanılmış. Hızlı seyahat noktaları yok. Oyundaki harita sadece olması için oraya koyulmuş gibi. Çok daha işlevli bir harita ile oyunculara kolaylık sağlanabilirdi diye düşünüyorum.

Oyunun Boss savaşları oldukça başarılı:

Oyunlarda Bölüm Sonu Canavarı olarak bildiğimiz Bosslar çoğu oyuncunun kırmızı çizgisi olabiliyor. Yeri geldiğinde oldukça keyifli iken yeri geldiğinde sinir bozucu olabiliyorlar. Düşmanın hareketleri, arkada çalan müzik ve savaş bölgesinin atmosferi ile birlikte unutulmayan Boss savaşları ortaya çıkabiliyor. Atomic Heart’ın pek çok zayıf noktası bulunsa da Boss savaşları noktasında gerçekten muhteşem bir iş çıkardığını söyleyebilirim.

Kullanılan müzikler, savaş bölgeleri, düşmanların estetik yapısı ve saldırı hareketleri gerçekten çok başarılı. Hepsi birbirinden başarılı tasarlanmış ve savaşırken büyük zevk alıyorsunuz. Özellikle oyunun ilk Boss savaşı olan ‘’Hedgie’’ adı verilen top şeklindeki robot ile savaştığımız büyük açık dünya arenasında geçen savaş çok iyiydi. Yukarıdan Boss savaşının daha önceden yayınlanan oynanış görüntülerini izleyebilirsiniz.

Mick Gordon da bestecilerden birisi: Müzikler, işi bambaşka boyuta taşıyor.

Oyunun neredeyse her müziğine bayıldım diyebilirim. Oyunun müziklerini Geoffrey Day ve Mick Gordon birlikte bestelediler. Bazı müzikler sadece Day’e ait iken bazıları ise sadece Gordon’a ait. Metal müzikle birlikte elektronik müzikler ve oyunun fragmanında da yer alan eski bir Rusça parça da gerçekten çok iyiydi. Sırf bu müzikleri dinlemek için savaş sekanslarını veya bazı bulmaca sekanslarında oyalanabilirsiniz. Yan görevlerde girdiğimiz test odalarında bulmaca çözerken bazı elektronik-tekno müziklere de rastlayabilirsiniz.

Üstteki videoya tıklayarak oyunun ilk Hedgie Boss savaşında kullanılan müziği dinleyebilirsiniz. Gerçekten bu müziği dinlerken boss savaşı oldukça eğlenceliydi. Bitmesin istedim ve oyalana oyalana savaşı bitirdim. Gerçekten oyunun müzikleri çalma listelerine eklemek isteyeceğiniz türden. Mutlaka bir bakın derim.

Ne kadar sürüyor bu Atomic Heart?

Atomic Heart aşırı uzun bir oyun değil. Eğer hikaye odaklı bir şekilde oyun zorluğunu da ekstra arttırmadan oynarsanız 9-10 saatte bitirebileceğiniz bir yapısı var. Oyalanarak ana hikayeyi bitirmeye çalışırsanız 12-13 saate çıkabilirsiniz. Yan görevler de işin içine girerse bu süre 15-16 hatta 20 saatlere kadar çıkabilir. Bu süre tamamen sizin oynayışınıza kalmış.

Howlongtobeat verilerine göre oyunun ana hikayesi 15 saate kadar çıkabiliyor. Yan görevlerle birlikte bu süre 23 saate kadar uzayabiliyor. Oyunun gayet yeterli uzunluğa sahip olduğunu söyleyebiliriz. Açıkçası hikaye anlatımı başarısız olan bir oyun için daha fazla oyun süresi sıkıcı olabilirdi.

Atomic Heart’ın performansı nasıl?

Oyun eski nesil konsollarda 30 FPS; yeni nesil konsollarda 60 FPS çalışabiliyor. PC performansı da gelen güncellemelerle birlikte başarılı gözüküyor. Xbox Series S konsolunu baz alarak konuşursam açık dünyadaki bazı yerler harici FPS düşüşü yaşamadan 60 FPS olarak oyunu oynayabildim. Bazı açık dünya kısımlarında optimizasyon pek düzgün yapılamamış olsa da büyük sıkıntı yaşamadım diyebilirim. Oyunun erken günlerinde Series S’te sorun çıkardığı hakkında da haberler okumuştum ancak benim deneyimimi çok etkileyen bir durum ortaya çıkmadı.

Peki fiyatı ne kadar bu Atomic Heart’ın?

Bu başlıkta oyunun farklı platform ve mağazalardaki fiyatlarına göz atacağız. Öncelikle belirtelim ki bu başlık gözünüzü korkutmasın çünkü bir sonraki başlıkta burada anlattıklarımızı telafi edebilecek olumlu bir taraftan bahsedeceğiz. Ülkemizde oyun fiyatları biliyorsunuz ki oldukça fazla ve Atomic Heart için de bu durum pek farklı değil. Oyunu PC için Steam üzerinden satın almak isterseniz normal sürüm için 699 TL vermeniz gerekiyor. PlayStation Store fiyatı 1199 TL ve Xbox Store fiyatı ise 1150 TL olarak gözükmekte. Bu fiyatlar gözünüzü korkutmasın çünkü büyük bir fırsat var.

Atomic Heart, Xbox Game Pass kütüphanesinde yer alıyor:

Özellikle Türk oyuncularının kalbinde yeri olan Xbox Game Pass kütüphanesi her ay güncellenmeye devam ediyor. Çıkışıyla birlikte ilk günden kütüphaneye eklenen Atomic Heart’a halihazırda Game Pass üyesiyseniz direkt erişebilirsiniz. Aboneliğiniz yoksa da PC için 29.99 TL; konsolda da çalışması için Xbox Game Pass Ultimate ile 44.99 TL vererek oyunu oynayabilirsiniz. Açıkçası böyle bir oyunun bu kadar uyguna bulunabilmesi gerçekten çok mutluluk verici. Oyunu oynamayı düşünüyorsunuz mutlaka Game Pass’e abone olun.

Sonuç: Olmuş mu bu oyun?

Atomic Heart, maalesef pek çok zayıf yanıyla ortalama üstüne çok fazla çıkamayan bir yapım durumunda. Çok daha iyi bir hikaye anlatımıyla, açık dünyayla ve yan görev sistemiyle çok daha yüksek puan alabilecekken maalesef bu noktalardan puan kaybediyor. Her ne kadar olumsuz yanları olsa da Boss savaşları, müzikleri, ilginç bulmacaları ve mekan tasarımları ile ilgi çekmeyi de başarıyor. Xbox Game Pass’te olması da oyunun çok daha fazla kişiye ulaşmasını sağlayacaktır.

Atomic Heart’ı Game Pass ile oynayıp ortalama – ortalama üstü arası bir deneyim yaşayarak oyundan ayrılabilirsiniz. Halihazırda aboneliği olanlar kaçırmadan çok da fena olmayan bu yapıma göz atabilir.

Atomic Heart incelememizin sonuna geldik. Sizler oyunu oynadınız mı? Oyun hakkında neler düşünüyorsunuz? İncelemeyi nasıl buldunuz? Değerli görüşlerinizi yorumlar kısmında bizimle paylaşabilirsiniz. Yeni oyun incelemelerinde görüşmek dileğiyle.

NİHAİ İNCELEME PUANI: 65/100