Bazı Batı Ülkelerindeki Mahkemelerde Neden Hâlâ Bu Komik Peruklardan Takılıyor?

Bazı Batı Ülkelerindeki Mahkemelerde Neden Hâlâ Bu Komik Peruklardan Takılıyor?

Tarihi MÖ 3400’e dayanan ve yaklaşık iki yüzyıl boyunca günlük dilde Fransızca “peruke” olarak ifade edilen peruklar, popülerleşme eğilimini bu uzun süreç içerisinde kimi zaman arttırıp kimi zaman kaybetse de insanlık tarihinde kalıcı bir yere sahiptir.

Gerçek veya yapay saçlardan oluşturulan bir baş örtüsü olarak ifade edilen peruklar, yalnızca moda ifadesinden ziyade yüzyıllar boyunca bir statü haline gelmiş, çeşitli sembollere dönüşmüş ve aynı zamanda kostüm olarak da kullanılmıştır.

Özellikle avukat ve hakimler tarafından kullanılan ve bu kullanımın arkasında birçok çarpıcı ve inanması güç sebebin yattığı perukların Kanada, İrlanda, Jamaika ve İngiltere gibi ülkelerde hâlâ ağırlıklı bir şekilde kullanılmasının arkasında yatan sebepler nedir?

Batı ülkelerindeki mahkemelerde bukleli perukların neden hâlâ kullanıldığına geçmeden önce peruğun tarihine değinelim.

Mısırlılar için içinde bulundukları iklim koşullarından dolayı sıcak havada saçlarla uğraşmak oldukça zordu ve bu sebeple çareyi saçlarını kazıtmakta buldular. Bu kel görüntüden çok hoşlanmadılar ve kafalarını örtmek ve Güneş’ten korunmak için peruk kullandılar.

Ancak üst sınıfın taktığı peruklarla alt sınıfın kullandığı peruklar bir hayli farklılık gösteriyordu. Alt sınıflar, yün ve yaprak liflerinden yapılmış peruklar kullanırken; üst sınıf, insan saçından yapılan peruklar kullanmıştı. Hatta gümüşten yapılanlar bile vardı.

Peruk kullanımı, aynı zamanda saç bitlerinden kurtulmanın kısmen bir çözümü olmuştu.

Orta Çağ’da saç biti oldukça büyük bir problemdi ve yeni yeni başlayan peruk modası bu istilayı önlemek için alternatif bir yol haline gelmişti. Peruk günlük bir aksesuar haline geldikçe, insanlar bu doğrultuda kendi saçlarını tıraş ettiler.

Tıraşlı kafalar saç biti sorununu çözmüştü ancak çok kısa bir süre sonra bitler bu defa peruklara bulaştı. Yine de bitlerin gerçek saçlar yerine peruklara bulaşması çok daha avantajlıydı. Bu noktada peruk yapımcıları, bitli perukları kaynar suya atarak bu haşerelerden arındırma konusunda uzmanlaşmıştı.

Bunlardan ziyade peruk kullanımının oldukça çarpıcı bir sebebi daha vardı: Frengi.

1490’larda Avrupa’da yayılmaya başlayan Frengi, çiçek hastalığı veya Fransız hastalığı olarak da bilinen ve cinsel temas yoluyla bulaşan bir hastalıktı. O dönemde bu hastalığı iyileştirecek bir ilaç henüz icat edilmediği için tedavisi yoktu.

Bu rahatsızlığın semptomları arasında düzensiz saç dökülmesi ve açık yaralar vardı. Frengi’nin yükselişi adeta kara vebaya rakip olacak derecedeydi ve modada büyük bir değişime sebep oldu. Bu doğrultuda Avrupalılar kel kafalarını ve yaralarını gizlemek için peruk takmaya başladı.

1673’te Fransa, peruk ustaları için bir lonca kurdu ve tam bir asır sonra ülkede neredeyse 1.000’e yakın perukçu vardı.

Frengi, cinsel yolla bulaşan ve tedavi edilemeyen bir hastalıktan ziyade aynı zamanda büyük bir sosyal felaketti.

Dönem içerisinde kellik erkeğin itibarını oldukça zedeleyen bir durumdu. Yetenekli bir bürokrat olan Samuel Pepys ise erkek kardeşinin frengi olduğunu öğrendiğinde günlüğüne şu kelimeleri yazmıştı: “Eğer kardeşim yaşarsa, asla başını gösteremeyecek. Çünkü bu, ailemiz ve onun için çok büyük bir utanç olacak.”

Fransa’nın en uzun süre tahtta kalan ve aynı zaman Güneş kralı olarak da bilinen 14. Louis de genç yaşta kelleşmeye başladığı için peruk kullanmaya başladı. Bu durumun imajını zedelediğini düşünen Louis, tam 48 peruk ustası tutmuştu. Kralın taktığı peruklar kelliğini gizlemesine rağmen, frengi olduğu söylentilerinin önüne geçememişti.

MS 313’te Hristiyanlık, Roma’da yasal bir din haline geldiğinde kilise, peruk takmayı eleştirmeye başladı ve zinadan daha büyük bir günah olduğunu ifade etti.

Bir diğer yandan Orta Çağ’da kilise, evli kadınların saçlarının kapatılmasını emretmiş ve peruk kullanımını yavaş yavaş azaltmayı hedeflemişti. Hatta, peruklarla ilgili çeşitli olumsuz görüşlerinin yanında bunu şeytanlarla ilişkilendirmişti.

Ancak Orta Çağ sona ererken perukların popülaritesi tekrar hız kazandı. Kraliçe Elizabeth saltanatının başlaması da bu yükselişte etkili oldu.

İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in ayrıntılı, sıkıca kıvrılmış kırmızı bir perukla ünlü olduğu göz önüne alındığında; peruklar daha popüler hale geldikçe, insanların servetlerini sergilemeleri için kullandıkları bir statü sembolü haline gelmişti.

Günlük bir peruk o zamanlar 25 şiline mal oluyordu ve bu para o sırada bir Londralı için bir haftalık maaşı değerindeydi. Saç diplerini tamamen kaplayan peruklar ise ilk etapta daha yüksek bir fiyata satıldı. Dönem içerisinde peruk o kadar modaydı ki peruk alamayan alt sınıf, doğal saçlarını peruk gibi göstermek amacıyla şekillendirme yoluna gitti.

Bir diğer yandan, perukların yaygınlaşmaya başlaması, yaratıcılığa ilham veren kuaförlük mesleğinin ortaya çıkışına da bir kapı araladı. Bu doğrultuda peruk endüstrisi gelişti ve farklı uzunluk, renk ve modellerde çeşitli peruklar tasarlanmaya başladı.

17. yüzyıl, perukların hem kadınlar hem de erkekler için ciddi anlamda popüler hale geldiği bir dönemdi.

Seyrelen saçlarını gizlemek için genellikle sahte saç parçaları kullanan Fransız kralı bile nihayetinde peruğa geçmişti. Hizmetçiler, kralı her gün tıraş eder ve ona peruk takardı.

Bu çağda saç, ne kadar kalın ve çoksa o kadar iyiydi. Üst sınıfların önemli ve resmi etkinlikler için “tam peruk” ve evde takmak için çok daha “küçük bir peruk” olmak üzere iki tür peruğu vardı.

17. yüzyılın bir başka trendi ise oldukça şık kabul edilen beyaz peruklardı. Kuaförler daha göz alıcı bir görünüm vermek amacıyla bu perukları pudralama yoluna gitmişlerdi.

Peruklar, 18. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde erkeklerden ziyade kadınlar için de büyük bir ilgi odağı olmuştu.

Peruk stilleri erkeklerden bir hayli farklı olan aristokrat ve kraliyet kadınları, doğal saçlarını saç parçaları ya da çeşitli saç uzatma yöntemleriyle şekillendiriyordu. Lavanta ve portakal kokulu saç pudraları başta olmak üzere birçok kokuyu içeren peruklar kullanılıyordu.

Bunun yanında renk anlamında da gri, mavi hatta menekşe rengi gibi çeşitli renkler de perukları farklılaştıran unsurlardandı. Kadın perukları, erkeklerden farklı olan bir diğer özellik olarak takılar, değerli taşlar ve çeşitli süsleme malzemeleriyle donatılıyordu ve oldukça ağırdı.

Günümüzde de İngiliz avukat ve hakimlerin, peruk takma geleneğini devam ettirmesinin altında yatan birkaç sebep var.

Bunlardan ilki, perukların tıpkı ortaya çıkış zamanlarından beri çeşitli semboller odağında benimsenmeye devam etmesi.

Avukat ve hakimler, peruğu genellikle gücün ve hukuka saygının bir göstergesi olarak kabul ediyorlar ve hatta eğer bir avukat peruk takmazsa mahkemeye hakaret olarak görülüyor.

Bir diğer sebep, “anonim” bir imaj çizmeyi hedeflemek.

Etnik köken, ırk, maddi güç, sosyal statü ve bunun gibi unsurların tamamından arınmış olarak görevlerini yerini getirdiklerini ifade etmek isteyen avukat ve yargıçlar, peruk takarak görsel anlamda yasanın üstünlüğüne dikkati çekmeyi hedefler.

Bir diğer yandan peruk bir üniforma sayılabilir ve üniforma kullanımı, hangi meslekten olursa olsun düzeni, tertibi ve görev bilincini yansıtır. Hukukçular da bu doğrultuda peruk kullanımını günümüzde hâlâ sürdürmekte.

Kaynaklar: Wings, Battle Fields, Byrdie, Lives and Legacies, History of Hats
İLGİLİ HABER