Bugün Bile Görünce Hayran Kaldığımız ‘Roma Mimarisinin’ Sizi Hayretler İçinde Bırakacak Özellikleri

Bugün Bile Görünce Hayran Kaldığımız ‘Roma Mimarisinin’ Sizi Hayretler İçinde Bırakacak Özellikleri

Tarihin gördüğü en büyük devletlerden bir tanesi olan Roma İmparatorluğu, siyasi gücünün yanı sıra sanat açısından da tarihte kalıcı izler bırakmıştır. Yüzlerce yıl boyunca hakim olduğu topraklarda Roma mimarisine ait önemli eserler bırakmış olmasının yanı sıra bu özellikleri sayesinde bugün bile adından söz ettirmeyi başarmıştır.

Şüphesiz tarihin gördüğü en büyük ve en önemli devletlerden bir tanesi Roma İmparatorluğu’dur. Onu bu kadar önemli yapan elbette ilk olarak siyasi yapısıdır ancak bunun yanı sıra sanat, özellikle de mimarlık alanındaki izleri bugünü bile etkileyecek kadar eşsizdir. Roma mimarisi dediğimiz mimari anlayış, yüzlerce yıl boyunca imparatorluğun hakim olduğu topraklarda önemli eserler bırakılmasını sağlamıştır.

Roma mimari, önceki medeniyetlerin izlerini taşısa bile aslında onlara hiç benzemiyordu. Dönemin şartlarını en iyi şekilde değerlendiren Romalı mimarlar, tarihin izlerini taşımayı başaran ama aynı zamanda daha önce eşi benzeri görülmemiş tekniklere sahip binalar yapmayı başardılar. Gelin Roma mimarisine biraz daha yakından bakalım ve onu bugün bile eşsiz yapan temel özelliklerinden bazılarını görelim.

Tarihsel süreçte Roma mimarisinin yerini anlamak önemli:

Antik Roma mimarisi olarak da anılan Roma mimarisinin başlangıcı olarak milattan önce 1. yüzyıl kabul ediliyor. Sonrasında işler biraz karışıyor. Milattan sonra 3. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olarak Hristiyanlık kabul edilince Roma mimarisi Hristiyan mimarisi olarak da anılır hale geliyor.

Aslında Roma mimarisi dediğimiz tarz milattan sonra 5. yüzyılda bitiyor. Roma İmparatorluğu’nun Batı ve Doğu olarak ikiye ayrılması ve Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılması sonrası ayakta kalan Doğu Roma İmparatorluğu yani Bizans İmparatorluğu döneminde de Roma mimarisi devam etmiştir. Fakat milattan sonra 15. yüzyıla kadar süren bu dönemdeki mimari tarz Bizans mimarisi olarak adlandırılmaktadır.

Roma mimarisi benzersiz yenilikler ve kendine has yöntemler geliştirmiştir:

Roma mimarisinin alamet-i farikası betondur. Ancak beton kullanılmadan önce Romalılar, İtalya ve çevresinde bol bulunan tüf isimli bir volkanik taş kullanıyorlardı. Tüf ile birlikte yapılara dayanıklılık katan traverten taşı da milattan önce 2. yüzyılın sonlarına kadar kullanılmıştır. Traverten genel olarak mermere bir alternatif olarak kullanılmaktaydı.

Bir tür lüks ve gereksiz abartı olarak kabul edilen mermer, İmparator Augustus ile birlikte moda haline geldi. Hatta öyle ki Augustus; ‘Roma’yı tuğla şehri olarak buldum, mermer şehri olarak bırakıyorum.’ diyerek dönemindeki mermer kullanımını övmüştür.

Roma betonu olarak adlandırdığımız yöntem ise milattan önce 2. yüzyılın başlarında bulunmuştu ama Roma mimarisi döneminde volkanik kumlar eklenerek en sağlam haline getirildi. Bu betonun sağlam olduğu kadar da akışkan olması nedeniyle mimari yapıda çok daha yaratıcı şekillerin önü açılmıştır.

Roma mimarisi denilince akla gelen ilk özellik olan kemeler de işte bu beton yapısı sayesinde yapılır hale geldi. Kemer yapılışı sırasında taşlar bir kama şeklinde dizilir ve tam ortasında ağırlık merkezini sağlayan bir ana taş bulunur. Baktık kemer yapıyoruz, neden bunu geliştirmeyelim diyen Romalı mimarlar kubbeler inşa ederek dünya mimari tarihini bir daha eskisi gibi olmayacak şekilde değiştirmişlerdir.

Roma mimarisinde ortaya çıkan yapı türleri hem güzel hem de kullanışlıydı:

Roma mimarisi ile Yunan mimarisi sık sık karıştırılır. Doğru çünkü benzer özellikleri vardır. Fakat aralarındaki temel bir farktan bahsetmek gerekirse kullanışlılık diyebiliriz. Pers, Mısır ve Yunan mimarilerinde yapılan yapılar dışarıdan inanılmaz havalı görünür ama hadi gireyim de içinde bir şeyler yapayım dediğiniz zaman pek işe yarar binalarla karşılaşmazsınız.

Roma mimarisi ise bunu değiştirdi ve forumlar inşa etti. Forumlar, açık alanlara sahip büyük binalardı. Buralar şehirlerin kalbiydi. Bu forumlarda tapınaklar, mahkemeler, pazar yerleri, toplantı alanları bulunurdu. Elbette bu kullanışlı yapılarda estetiği sağlayan pek çok revak, sütun, kemer ve çeşme de yer alırdı.

Tabii dönemin şartlarını düşünürsek Roma mimarisinin en çok zenginlerin işine yaradığını söylemek gerekiyor. Domus adı verilen şehir evleri ve villa adı verilen çiftlik evleri bu dönemde zenginler için inşa edildi. Elbette zenginler öldükten sonra da hatırlanmak istedikleri için Fırıncı Eurysaces’in mezarı gibi yapılar da inşa edildi. İyi ki de yapılmış çünkü bu yapıların her biri bize Roma mimarisi hakkında farklı fikirler veriyor.

Su kemerleri tüm dünyaya ilham vermiştir:

Roma mimarisi şık ama kullanışlı yapılar ortaya çıkardığı için bu dönemde yapılan su kemerleri de büyük önem taşır. Bildiğimiz kemerlerin üzerinde yapılan su yolları sayesinde şehirlerin temiz su ihtiyacı en hijyenik şekilde karşılanmıştır. Roma hamamı olarak adı tarihe geçen toplu banyo yapıları da bu tür su kemerlerinin yaygınlaşması ile ortaya çıkmıştır.

Tabii Roma mimarisi yalnızca büyükşehir belediyesi gibi devamlı kullanışlı binalar yapmıyordu, aynı zamanda eğlence merkezleri de inşa ediliyordu. En epik Yunan tragedyaları için tiyatro salonları, gladyatör ve hayvan dövüşleri için kolezyumlar, at arabası yarışları için pistler ve sirkler inşa edilmiştir.

Her yol Roma’ya çıkar:

Roma mimarisinin bu kadar gelişmesinin en büyük nedeni, imparatorluk topraklarının alabildiğine geniş olmasıdır. Bu kadar geniş toprakların tamamının tek bir yönetime bağlı olması demek bir mesajın iletilmesi için ulağın nehirler, göller, dağlar, ovalar geçmesi demekti.

İşte bu nedenlerden ötürü yol ve köprü yapımı, Roma mimarisinin temelini oluşturmaktadır. Romalı mimarlar tarafından inşa edilen köprüler sayesinde sayısız nehir ve su kanalı geçilmiştir. İnce bir işçilikle yapılmış taş kaplı yollar İspanya’daki Alcantara köprüsünden başlıyor ve Ürdün’deki Pera’ya kadar devam ediyordu. Her yol Roma’ya çıkar çünkü yolları yapan Romalılardır.

Peki ya Romalı mimarlar?

O güzel mimarlar atlarına binip gitmiş olmalılar çünkü kalıntılar üzerindeki birkaç anlamsız isim dışında Romalı mimarlar hakkında pek bilgimiz yok. Bazılarının azat edilmiş köleler, bazılarının emir altındaki kişiler olduğu düşünülür. Romalı mimarlar söz konusu projenin her adımından sorumlulardı; binayı tasarlar, mühendislik yapar, müteahhitliğini üstlenir, proje denetlemesini yapar ve onlara verilen bütçe sınırları içinde kalmaya çalışırlardı. Başarısız olanların kelleleri alınır mıydı bilmiyoruz.

Hala dimdik ayakta duran Roma mimarisi eserleri:

  • Palmira / Suriye
  • Herculaneum / İtalya
  • Kolezyum / İtalya
  • Baalbek / Lübnan
  • Ostia Antica / İtalya
  • La Maison Carrée / Fransa
  • Ümmü Kays / Ürdün
  • Nîmes Arena / Fransa
  • Pompeii / İtalya
  • Roma Forumu / İtalya

Dünya tarihinin yapı taşlarını tek tek dizen Roma mimarisi hakkında bilmeniz gereken detaylardan ve öne çıkan özelliklerinden bahsettik. Aslında anlattığımız özelliklere baktığımız zaman Roma mimarisinin yüzlerce yıl sonra bugünü bile etkiliyor olduğunu söylemek mümkün.