Çayınızı, Kahvenizi Alıp Gelin: Frida'nın Çalkantılarla Dolu Hayat Hikâyesini Okurken Bir Sezonluk Dizi İzlemiş Hissine Kapılacaksınız

Çayınızı, Kahvenizi Alıp Gelin: Frida'nın Çalkantılarla Dolu Hayat Hikâyesini Okurken Bir Sezonluk Dizi İzlemiş Hissine Kapılacaksınız

Adını en az bir kere duyduğumuz, yüzünü ise gündelik hayatta pek çok farklı yerde gördüğümüz Frida Kahlo’nun doğumundan ölümüne kadar acılarla dolu hayat hikâyesini ve acılara karşı gösterdiği dik duruşunu biliyor musunuz?

Günümüzde adına özel serilerle pazarlanan mutfak ürünlerinde, yüksek binaların dış cephelerinde, sokak duvarlarında ve sosyal medyada özlü sözlerle tanıdığımız Frida Kahlo’nun sahip olduğumuz bu bilgilerden çok daha derin bir hayat öyküsü var.

Gelin şimdi hep beraber Frida Kahlo’yu diğer sanatçılardan ayırıp öne çıkaran, yaşamı ve sanatıyla tüm dünyayı kendisine hayran bırakan hikâyesine bir göz atalım.

Frida’nın acılar ile dolu yaşamı henüz doğduğu zaman başladı ve kendi deyimiyle yüzyıllarca sürdü.

Frida Kahlo

Magdalena Carmen Frida Kahlo Calderon ya da tüm dünyanın tanıdığı adıyla Frida Kahlo, 1907 yılında bir Kuzey Amerika ülkesi olan Meksika’nın başkenti Mexico’ya bağlı Coyoacan’da Alman asıllı bir baba ile İspanyol ve Meksikalı bir annenin kızı olarak dünyaya geldi.

Her ne kadar dünya kendisini “Frida” olarak bilse de aslında adı “Frieda” idi fakat yaşadığı dönemdeki Nazi olaylarına duyduğu nefreti göstermek için Alman kökenli isminden “e” sesini düşürerek “Frida” adını kullanmaya başladı.

Bazı kaynaklar babasının Alman göçmeni olduğu için Yahudi olabileceğini belirtse de; Alman kaynakları Frida'nın babasının Yahudi değil, Katolik olduğunu açıkladı. 

Bir çocuğa göre en acı duyguyu tatmakla kalmayıp acının adeta dibini sıyırdı: Akran terörü

Frida ve kardeşleri

Frida’nın anne ile babasının mutlu bir evliliği yoktu ve bundan ötürü 3 kız kardeşi ile beraber harika bir aile ortamında büyümedi fakat babasıyla arasındaki sevgi bağı son derece güçlüydü. Frida’nın çocukluğunda başlayacak ve yüzyıllarca sürecek olan işkencenin temeli 6. yaşına bastığında başlayacaktı ve henüz hiçbir şeyden haberi yoktu.

Frida, altı yaşına bastığında çocuk felcine yakalandı. Bu sebeple sağ bacağı sol bacağına göre daha kısa ve daha incedir. Bu durum yıllarca akranları tarafından “Tahta Bacak Frida” olarak çağrılmasına, alay edilmesine ve içine kapanık, asosyal bir çocuk olarak yaşamasına sebep oldu.

Ömür boyu engelli bir yaşam sürecek olan Frida, henüz çocuk yaşta ciddi bir ruhsal bunalıma girdi fakat hayata direnç göstererek yaşamına bir şekilde devam etti.

Eğitim hayatının her aşaması acılar kadar başarılarla da dolu bir öğrenci olarak göze çarpan Frida, devrim aşığı olarak tanınıyor.

  • Frida Kahlo, ailesi ve Komünizm tutkusu (babası hep erkek evlat istediği için zaman zaman erkek gibi giyinir, kaş ve bıyıklarını almazdı).

Frida, çocukluk döneminde içine kapanık bir dönem yaşasa da çok iyi bir eğitim dönemi geçirdi ve lise döneminde edebiyat başta olmak üzere pek çok sanat ile ilgilendi. Yatılı öğrencilik yıllarında etrafındaki herkese doğum tarihini 6 Temmuz 1907 yerine 7 Temmuz 1910 olarak söyledi.

Frida’nın, doğum tarihini olduğundan daha farklı söylemesinin nedeni devrime duyduğu bağlılıktı. Nitekim hayatının ilerleyen zamanlarında verdiği bir röportajda doğum tarihi için “asıl doğum günüm modern Meksika’nın doğum günüdür” ifadesini kullanmıştı.

Yine lise yıllarında, okulda faaliyet gösteren Komünist Parti’ye ait öğrenci gruplarına katıldı ve burada sorumluluklar üstlendi. Daha sonra üniversite eğitimi olarak nitelendirebileceğimiz yeni bir eğitim hayatına yelken açtı.

Çocukluktan beri çektiği acılardan mıdır bilinmez, en büyük hayali doktor olup insanların ağrılarını dindirmekti.

Frida’nın yaşadığı çocuk felci, bacağında bıraktığı fiziksel engelin yanında ayrıca çok şiddetli ağrılar da bırakmıştı ve neredeyse ağrı kesici kullanmadığı gün yoktu. Çektiği acılardan da etkilenen Frida, acı çeken insanlara yardımcı olmak amacıyla tıp eğitimi almak istedi.

2000 kişi kontenjanı bulunan ve sadece 35 kız öğrencinin sınavları geçerek girmeye hak kazandığı üst düzey bir eğitim kurumunda tıp eğitimine başlayan Frida, öğretmenleri tarafından da çok başarılı bir doktor adayı olarak gösteriliyordu. Gösteriliyordu diyoruz çünkü tıp eğitimini tamamlayamadı.

Hayatının en güzel yıllarında çocuk felcinden sonra bir cehennem daha yaşadı fakat bu güçlü kızın kolay kolay ölmeye niyeti yoktu.

Çocukluk döneminin en güzel yıllarını çocuk felcinden ötürü yaşayamayan Frida, gençlik döneminde tüm engeline rağmen cıvıl cıvıl bir genç kızdı fakat çileler asla peşini bırakmadı.

Lise eğitiminin son günlerinde kadın bir öğretmeni tarafından cinsel istismara maruz kalan Frida, bu olayı içine gömüp önüne umutla bakarken; erkek arkadaşı ile beraber her gün olduğu gibi eve dönmek için okul servisine binmişti.

Okul servisinin tramvayla çarpışması üzerine ortalık adeta can pazarına döndü. Frida’nın pek çok yakın arkadaşı bu kazada hayatını kaybetti. Etrafında bedenleri parçalanmış en yakın arkadaşlarını görürken, kendisi de ölümcül şekilde yara aldı. Tramvayın demir parçaları Frida’nın bedenine saplanmıştı.

Kaybettiği savaş yok: Talihsiz Frida, hayatın türlü türlü kamçısına rağmen bir kez daha savaştı ve iki yılın ardından bu savaşı da kazandı.

18 yaşındayken en sevdiği insanları kaybettiği bu ölümcül kazada kalçasına demir saplanmış ve leğen kemiğinden çıkmıştı. İki ay hastanede yoğun bir tedavi süreci yaşayan Frida, hastane kayıtlarına göre tam 32 ameliyat geçirdi. Bu kazada vücuduna sadece demir saplanmamış, omurgası dahil pek çok kemiği de kırılmıştı. Hayati tehlikeyi atlattıktan sonra stabil durumundan ötürü tedavisine evde devam edildi.

Zaten engelli olan ve ağrılarla boğuşan Frida’nın ağrıları bu kazadan sonra daha da arttı. Dile kolay tam 2 yıl boyunca evde yatarak tedavi gördü. Bu süreçte dışarıya çıkamadı ve çok istediği tıp eğitiminden de mecburi olarak vazgeçti.

Tarifsiz bir acı ile kavrulan ve harmanlanan Frida, acılarla beraber kendisini resme vermeye başladı.

Zor çocukluk dönemi ve engelli yaşamının üzerine bu yeni acı, Frida’nın hayatını daha da kötü bir hale getirmişti ve ailesi kendisini daha iyi hissetmesi için resim ile ilgilenmesini tavsiye etti.

İki yıl adeta hapsolduğu odadaki aynaya bakarak otoportreler (kendi portresi) çizdi. Bu ayna için yıllar sonra “ömrümün en güzel yıllarındaki gündüz ve gecelerin celladı” olarak bahsetmişti. Her gün bu aynada kendi yüzüne baktığı için ünlü ressam Pablo Picasso, Frida'yı göstererek “biz onun gibi insan yüzleri çizmeyi asla bilmiyoruz” diyerek övmüştü.

Ölümcül kazadan ikinci kez engelli olarak kurtulan Frida, iki yılın ardından hapsolduğu odadan kendi adımlarıyla çıktı

1925 yılındaki kazanın ardından Frida, 1927 yılında yürümeye başladı ve bir kez daha hayata karşı galip geldi ama artık ağrıları eski yıllara göre daha fazla olacaktı. Yine de bu  içindeki yaşama sevincini kırmadı ve resim çizmeye devam etti.

Okuldaki bağlantılarını da kullanarak sanatçı ve politikacılarla tanışan Frida, pek çok önemli insanın dahil olduğu toplantılara katıldı. Hatta bu toplantılarda Küba Komünist Partisi’nin kurucusu Julio Antonio Mella da vardı. Hem Mella’nın etkisi hem de zaten devrime olan bağlılığı ve okul yıllarındaki gençlik yapılanmalarındaki sorumluluğu ile beraber 1929 yılında Meksika’daki Komünist Parti’ye katıldı.

Komünist Parti’de resmi olarak evlilik yaşayacağı Rivera ile tanıştı ve bu aşkın meyvesi olarak yeni eserler yarattı.

Frida ve Rivera

Parti macerasında tıpkı kendisi gibi ressam olan ve yeteneklerinden ötürü sanat çevresince “Meksikalı Michelangelo” olarak anılan Diego Rivera ile tanışan Frida, kısa sürede bu tanışıklığı evlilik ile taçlandırdı. Frida için ilk olan bu evlilik, Rivera için üçüncü evlilikti ve Frida’dan sonra bir evlilik daha yaparak ömrünü dört evlilik ile tamamlayacaktı.

Frida ve Rivera’nın evliliği pek çok kimse tarafından çiftlerin fiziki farklarından ötürü “güvercin ile filin evliliği” olarak ifade edildi.

Hayatı boyunca peşinden düşmeyen acılar, Frida’yı evlilik hayatında da yalnız bırakmadı…

  • Frida'nın, başarısız doğum denemelerinden sonra çizdiği resim.

Evlendikten sonra hem özel hayatına hem de sanata daha çok zaman ayırmak için partiden ayrılıp ABD’ye taşınan çift, burada daha düzenli bir hayata başladı. Çift, her ne kadar çocuk sahibi olmayı istediyse de Frida önce sağlık sorunlarından ötürü ilk hamilelik döneminde kürtaj olmak zorunda kaldı.

Kürtajdan sonra iki kez daha hamile kalan Frida, çok istemesine rağmen bunca zaman yaşadığı olumsuz durumların bıraktığı fiziksel izlerden ötürü olacak ki ikisinde de düşük yaptı. Hayatı, her zaman olduğu gibi acılar ile devam ederken, bu süreçte eşi tarafından ihanete uğraması üzerine boşanma davası açarak eşinden boşandı.

Ömrü boyunca acılar ile boğuşan bir kadın olmasına rağmen her zaman hayat dolu ve “yere bakan yürek yakan” bir kadın olan Frida, bizleri şaşırtmaya devam ediyor.

  • Sağdaki tablo eşi Rivera, soldaki tablo ise Troçki için. Hatta Troçki tablosunda Frida'nın elindeki kağıtta “Troçki'ye sevgilerle” yazmaktadır.

Belki kulağa tuhaf gelse de Frida, eşinden ayrıldıktan sonra Sovyet Lider ve Stalin’in en güçlü rakibi Lev Troçki ile bir süre beraber yaşadı fakat daha sonra Troçki’nin evli olmasından ötürü bu ilişkiye son verdi.

Hem Frida hem Rivera bir süre sonra bir araya gelip tekrar evlendiler fakat bu kez onları daha farklı bir evlilik bekliyordu. Bu evlilik boyunca ikisi de evlilik dışı ilişkiler yaşadılar. Frida, artık hem aldatılmayı hem de aldatmayı öğrenmiş gibiydi ve çoğu evlilik dışı ilişkisini kadınlar ile yaşadı.

Acıların kadını olarak ifade edebileceğimiz Frida, bir yandan da sanat için pek çok genç yetiştirdi.

Avrupa’nın önemli şehirlerinde yoğun ilgi gören pek çok sergi açan Frida, bir yandan da her şeye rağmen 10 yıl boyunca bir sanat okulunda gençlere eğitimler verdi. Hayatı boyunca maddi zorluk yaşadığı yıllarda duvar resimleri ve markalar için resimler hazırlarken, ısmarlama resim yerine ruhunun esintilerini yansıttığı için müşterilerini memnun edemedi ve bu işe kısa sürede son verdi.

Hayat Frida’dan ne kadar çalarsa çalsın; O üretmeye hep devam etti, mücadelesi görmek isteyenlere muhteşem bir örnek oldu.

Frida, rahatsızlığının arttığı yıllarda belki de hayatının gerçek aşkı olan Komünist Parti’ye yeniden üye olmak için başvurdu. Başvurusu kabul edildi ve içinde yanan devrim ateşi ile yaşam sevinci bir kez daha gün yüzüne çıktı.

Doğumdan ölüme kadar aralıksız acı çeken Frida, sevinçle beklediği sonsuz bir hayatı hak ettiğini düşünerek aramızdan ayrıldı.

Frida, 1954 yılında yatağa mahkum bir şekilde yaşamaya başladı. Hem çocukluktan beri yaşadığı çocuk felci hem de üniversite yıllarında yaşadığı ölümcül kazanın hasarından ötürü gittikçe şiddetlenen ağrılarına şimdi bir de akciğer embolisi eklenmişti.

Bu acılardan ötürü kangren olan sağ bacağı, doktorların değerlendirmesi üzerine kesildi. Dünyaya hem sanatı hem de hayatı boyunca gösterdiği yaşama azmi ile pek çok şey katan Frida, henüz 47 yaşında ölüm raporuna göre “akciğer embolisi”, pek çok insana göre ise yıllarca çektiği acılardan ötürü hayata gözlerini yumdu.

Tıbben ölüm, şüphelere göre intihar, hikâyesine göre devrim!

Frida’nın ölümünden akciğer embolisi sorumlu tutulsa da iddilara göre ölmeden önceki gece 7 doz yerine, 11 doz ağrı kesici almıştı. Bu da olağanüstü ağrılarından ötürü bir çeşit intihar olarak değerlendirildi fakat bu iddia otopsi yapılmadığı için ispat edilemedi.

Vasiyeti üzerine Frida’nın cansız bedeni yakıldı ve tek mal varlığı olan Mavi Ev devlete bağışlandı. Her ne kadar vasiyetinde yazmasa da ölümsüz sanat eserleri ise tüm insanlığa miras olarak kaldı.

Ölmeden önce son çizdiği şey, artık çok arzuladığı ölüm oldu…

Frida’nın, hastanede ölmeden önce düzenli olarak tuttuğu günlüğünün son sayfasında siyah bir melek çizimi vardır. Bu meleğin ölüm meleği olduğu düşünülüyor. Ayrıca çizimin altında “ölümü sevinçle bekliyor ve asla geri dönmemeyi diliyorum” yazıyordu.

Frida'nın ölmeden önce günlüğüne bıraktığı not ve bacağı kesildiğinde çizdiği resim:

  • Espero alegre la salida… Y espero no volver jamás (ölümü sevinçle bekliyor ve asla geri dönmemeyi diliyorum)

Hem son yazısı hem de çektiği acılar ile Frida’nın olağanüstü acılar çekerek bir hayat sürdüğünü fakat ardında 55’i otoportre olmak üzere 143 ölümsüz eser bıraktığını ve hayat hikâyesinin tüm insanlığa örnek olduğunu ifade edebiliriz.

Beyaz perdede Frida Kahlo’yu görmek isterseniz:

Günlük hayatta pek çok yerde Frida’yı görsek de beyaz perdeye uyarlanan ve 2 dalda OSCAR ödülü kazanan, 2002 yılında vizyona giren, Frida Kahlo’yu Salma Hayek’in canlandırdığı ve Geoffrey Rush’ın da yer aldığı Frida adlı yapımı izlemenizi tavsiye ederiz.

Her ne kadar acı çekersek çekelim ve ne kadar olumsuz şeyler üst üste gelirse gelsin, hepimizin tıpkı Frida Kahlo gibi her olumsuzluğa göğüs gerebilmesi dileklerimizle…

Not: Frida Kahlo'nun tüm eserlerine, eserleriyle alakalı açıklamalarına buradan ve buradan ulaşabilirsiniz.

Kaynaklar: 1 / 2 / 3 / 4 / 5 /