"Katar'da Dünya Kupası Ne Alaka?" Demenize Neden Olan Asıl Sebep: Sportswashing

“Katar'da Dünya Kupası Ne Alaka?” Demenize Neden Olan Asıl Sebep: Sportswashing

Günümüzde artık her şey bir pazarlama aracı haline gelmişken, imajını düzeltmek isteyen herkesin yöneldiği bir araç var: spor etkinlikleri. Hatta bu durumun bir de ismi var.

Spor dünyasını takip edenler, geçtiğimiz haftalarda ilginç bir haberle karşılaştı. Asya Olimpiyat Komitesi, 2029 Asya Kış Olimpiyatları için seçtiği ev sahibi ülkeyi açıkladı. Bu ülke, kar denildiği zaman aklımıza en son gelecek ülkelerden biri olan Suudi Arabistan oldu.

Son yıllarda dönüp baktığımız zaman, kendi içine kapalı ya da baskıcı olmakla bilinen, genellikle insan hakları ihlalleri ile anılan ülkelerin çok sayıda büyük organizasyona ev sahipliği yaptığını görüyoruz. Bugün bütün dünyanın gözünde kötü konumda bulunan Rusya, son on yılda Kış Olimpiyatları’na ve Formula 1’e ev sahipliği yaptı. Bugün pek çok sporda organizasyon komiteleri paranın esiri ve sportswashing aracı olmakla suçlanıyor. Peki nedir bu sportswashing?

Not: Bu yazı alıştığınız yazılardan biraz daha uzun olacak. Zira konu ile ilgili olarak yazılmış yalnızca 1 (bir) adet Türkçe akademik çalışma var, en sonda kaynaklarda bulabilirsiniz. O yüzden daha geniş bir açıdan bakmak, özellikle yakın gelecekte çokça irdelenecek bu konu için önemli.

Kavramın bir de Türkçesi olsa ya?

Sportswashing kavramı çok eski olmasına rağmen isimlendirilmesi ancak 2015 yılında gerçekleşiyor. 2015 yılında Azerbaycan’da yapılacak bir organizasyona yönelik eylemlerde ortaya çıkan kavram daha sonra dünya çapında kabul görüyor.

Aslında konuyla ilgili olarak Türkçe akademik literatür oldukça az ancak kavramın Türkçe bir ismi de bulunuyor: “sporla aklama”. Bu aklama, özellikle futbol sohbetlerinde sık sık söylenen “Kara para aklıyorlar abi, bahis baronları abi” iddialarındaki gibi kara parayla değil, kötü şöhretle alakalı. Maksat dikkatleri insan hakları ihlallerinden, adaletsiz uygulamalardan uzağa çekmek.

Aslında spor hep politik açıdan kullanılmış olabilir mi?

Antik Roma’dan bu yana halkın tepkisini yumuşatmak, daha dost canlısı bir imaj çizmek isteyen imparatorlar ve krallar sporu bu amaçla kullandı. At arabası yarışları, gladyatör dövüşleri gibi eğlenceler, imparatorların halkın nezdindeki imajını düzeltmeye hizmet ederdi. Günümüzde de bu durum pek değişmedi.

Hatta bu durum yalnızca Avrupa toplumlarına özgü de değildi. Antik Mısır, o dönemki rakipleri olan toplumlardan sporcuları da davet eder ve güreş maçları düzenlerdi. Bu maçların eğlence kadar önemli bir başka amacı daha vardı, o da Mısır’ın ne kadar güçlü olduğunu bir güreşçi üzerinden göstermek.

Elbette dünya değiştikçe sporun yapısı da ve kültürel olarak konumu da sürekli olarak değişiyor. Algı yaratma ve toplumsal kontrol açısından bakıldığında spor büyük bir güce sahip ve bu güç de sıklıkla otoriter yönetimler tarafından kullanılıyor. Sportswashing ile birlikte kişi, kurum ya da kurumlar kendilerine olumlu bir imaj veya sempati yaratmak, olumsuz eleştirilerden uzaklaşmak için spor aktivitelerini kullanıyor.

Franco’nun hayaleti

Gelelim Franco’ya. Sporla ilgili bir yazıda neden eski İspanya diktatörünün ismi var? Zira kendisi hem İspanya’nın futboldaki gücünü kullanarak dünyaya gövde gösterisi yapıyor hem de İspanya içinde Real Madrid hegemonyasının kurulmasına önayak oluyordu. Ona göre spor, hem her daim hazır genç nüfus elde etmek hem de kitleleri yönetmek için önemliydi. Üstünde doğru düzgün bir kıyafeti, futbolu ve televizyonu olan kimse bir şeyden şikayet etmezdi. Nazilerin ve Faşistlerin sonu sonrasında daha yumuşak bir dikta için de bu güç gerekliydi.

Hatta bu etki aslında Türk Futbol Tarihi’nde bile görülür. 1954 Dünya Kupası öncesi, Türkiye ile İspanya aynı grupta yer aldığında, kupaya gidecek takımı belirlemek için iki maç oynanır. İlk maçı 4-1 kaybedip ikinci maçı 1-0 kazandığımız için, tarafsız sahada bir üçüncü maç oynanır. (O zamanlar averaj uygulaması yoktu) Sonrasında da İtalya’da yapılan maç 2-2 biter. Tribüne kaçak girmiş çocuklardan birine gözleri bağlı şekilde kura çektirilir. Kurayı çeken çocuğun da adının Franco olması İspanyollar tarafından şansa yorulur ama küçük çocuğun çektiği kağıtta Turchia (Türkiye) yazar. Zaten diktatör olan Franco’nun da İspanya için ne kadar hayırlı olduğu ayrı bir tartışma konusudur da o bu yazının konusu değildir.

Franco’nun futbol üzerinde öyle bir manipülasyon gücü vardır ki FIFA bile turnuva başlamadan gruptan çıkacak takımın seri başı olacağını belirtir, zira gruptan İspanya’nın çıkacağına kesin gözüyle bakılır. Ama o iş öyle olmaz, Franco da milli takımla sergileyemediği gösterişi Real Madrid üzerinden sergiler. Bu esnada da sağda solda irili ufaklı ne kadar otoriter yönetim varsa onlara sportswashing’in nasıl yapılacağına dair ders niteliğinde yöntemler gösterir. Her diktatörün ülkede bir spor takımı olması ile sporun diktatöre uluslararası saygınlık kazandırması arasındaki farkı ortaya koyan isim olur.

Aslında o da Hitler gibi diğer diktatörlerden öğrendiklerini geliştirmektedir ya, o dönemin spor-siyaset ilişkisi başlı başına bir dosya konusu olduğu için bırakıyoruz şimdilik. Hitler’in Olimpiyatı olarak da adlandırılan 1936 Münih Olimpiyatları da ciddi bir propaganda amacıdır, o olimpiyatta madalya alırken Nazi selamı veren Amerikalı vs. sporcuları görmek mümkündür. Ancak Hitler, sportswashing’den çok son bölümde tartışacağımız üzere propaganda yapmıştır.

Peki neden illa spor da sanat aktiviteleri değil?

Yeterince paranız varsa neredeyse herkesi her yere işini yapmak üzere gelmeye ikna edebilirsiniz. Pek çok futbolcunun kariyerinin sonlarında ABD, Çin ve Körfez ülkelerine gitme nedeni şişkin bir emeklilik ikramiyesi almaktır. Bir Erling Haaland’ı şu an alamazsınız ama zamanı gelince bir Xavi’niz olabilir. Peki otoriter rejimler neden sanat ya da başka bir şey değil de spora yönelirler?

Öncelikle insanların ilgisini spora çekmek çok kolaydır. Bugün neredeyse herkesle bir spor üzerine konuşabilirsiniz ancak herhangi bir sanat dalı üzerine, felsefe üzerine konuşamazsınız. Zira bu alanlara dahil olabilmek için gereken eğitim düzeyi farklıdır. Aslında sporu da doğru düzgün konuşabilmek için belli bir spor bilgisi gerekir ama “Orta sahada sayısal üstünlük yaratıp, rakibin oyun merkezini baskı altına almamız ve beklerle stoperler arasındaki half space’lere oyuncu kaçırmamız lazım ki daha olgun, gol ihtimali yüksek kaliteli pozisyon bulalım” demeden önce “Kardeşim ortası bomboş, girin ortadan” denebiliyor. Sanatta , felsefede ya da başka pek çok alanda bu yok.

Bir başka önemli nokta da sporun yapı olarak eğlence sektörüne dönüşmüş olması ve çok daha geniş kitlelere ulaşıyor olması. İtirazınız varsa hemen küçük bir deney yapalım. Bir arkadaşınıza, bu hafta tuttuğu takımın kimle oynayacağını sorun. Bir de bir arkadaşınıza bu hafta şehirde hangi tiyatro olduğunu ya da sinemada vizyonda güzel bir film olup olmadığını sorun.

Bir de gelin, sporun popülerliği dışındaki etkisine bakalım:

Otoriter rejimlerin onaylanma ihtiyacı ve spor…

Spor organizasyonları, politikayı spordan uzak tutmaya oldukça kararlıdır. FIFA da IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi) politik eylemleri spordan uzak tutmaya çalışır. Oyuncuların yapamayacağı gol sevinçlerinden yayına verilmeyecek tezahürat ve görüntülere kadar ciddi bir listeleri vardır. Bu organizasyonlar, çalışmalarının apolitik olduğu konusunda ısrarcıdır.

Bu apolitik tavır, otoriter rejimlerin ihtiyaç duyduğu uluslararası onaylanma ihtiyacını da karşılar. Ülkedeki destekçileri “İşte başarımız” diye lanse edecekleri bir organizasyona kavuşurken, dış ülkelerde yaşayan ve politikayla çok da ilgilenmeyen kesimler de “O kadar da kötü bir yer değil herhalde, millet eğleniyor” diye düşünür. Yakın zamana kadar ülkenin yarısının kadın oldukları için araba kullanamadığı Suudi Arabistan sokaklarında Formula 1 araçları görünce insanlar, ülkenin modernliğe daha açık olduğunu düşünebilir.

Neyin ne zaman konuşulduğuna etkinliğin kendisi karar verir!

Sportswashing’in neden işe yaradığı konusunda farklı teoriler var. Bu teorilerden biri ise tartışmalı konuların konuşulma zamanı. Katar Dünya Kupası bu konuda önemli örnek. Yukarıdaki arama sonuçlarını kendi ekranımdan aldım. Peki 2010 yılında organizasyon Katar’a verildiğinden bu yana, inşaat çalışmalarında kaç kişi öldü? Guardian’a göre bu sayı, Şubat 2021’de 6750 idi. (Katarlı yetkililer bu iddiaları reddediyor) Bu konuda herhangi bir haber ya da arama önerisi var mı? Yok. Zira Google algoritması, tavsiyelerini diğer aramalara göre veriyor.

Teorimiz de aslında bu arama sonuçlarını destekleyen, daha doğrusu bekleyen bir teori. Zira bu teoriye göre olumsuz olaylar ve hak ihlalleri sürekli konuşulur ancak bu konuşmalar, etkinliğin başlaması ile birlikte son bulur. Zira sürekli olarak bir aktivite vardır ve büyük haber değeri taşıyan olaylar sahada olup bitenlerdir. Guardian istediği kadar istatistik tutup Katar’ı eleştirebilir; kupa başladığında İngiltere Milli Takımı haberlerini manşetine taşıyacaktır. Zira hem okurlar bunu isteyecektir, hem de gazetecilerin başka bir şeye odaklanmaya vakti olmayacaktır.

Organizasyonları bu ülkelere verenler, bu durumun farkında değil mi?

Her şeyin artısı, eksisi olduğu gibi sportswashing’in de artısı ve eksisi var. Organizasyonlardaki kişiler de otoriter rejimlerin spor sayesinde kendilerine bir parça geçerlilik kazandırmak istediğini ve ülkelerindeki huzuru korumaya yardımcı olmaya çalıştıklarını biliyor. İzin vermelerinin altında ise farklı anlayışlar yatıyor.

Bu anlayışlardan biri elbette ki para. Organizasyon için çok para dökebileceği garanti olan birilerinin olması her zaman için iyi oluyor. Ayrıca organizasyonlar için ülkelerin yaptığı yatırımın da uzun vadede o toplumlara faydasının olabileceği düşünülüyor.

Bir diğer önemli konu başlığı da spor diplomasisi. Bir devletin barışçıl yollarla iletişim kurabileceği, siyasi ve diplomatik hedeflerine ulaşabileceği tüm sportif kaynaklar spor diplomasisi olarak isimlendiriliyor. diplomasi çift taraflı bir olgu olduğu için pekala daha özgürlükçü dünyanın da otoriter rejimlerle iletişim kurması ve daha açık olmaya davet etmesi için spor organizasyonları bir araç olabiliyor. Örneğin Sebastian Vettel, Suudi Arabistan’da kadınların araç kullanımına yönelik olumlu etki yaratmak için kadınlarla Go Kart yapabiliyor ya da Katar’da içki içilebilen özel alanlar ayrılarak, alkol yasağı yumuşatılabiliyor.

Sportswashing yapılan ülkelerde tepki yok mu?

Bu tepkilerin varlığı, ülkenin yapısına göre değişiyor. Örneğin 2016 Rio Olimpiyatları için yapılan harcamalar, gerçekleşen usulsüzlükler ve insan hakları ihlalleri, doğrudan Brezilyalıları etkilediği için tepkiler ve protestolar oldukça fazlaydı. Bir diğer örnek olan Katar’da ise inşaatlarda çalışanlar halihazırda göçmenlerden oluşuyor. Haliyle Katar halkı açısından durum daha tolere edilebilir. Yine de bazı kesimlerden aşırı harcamalara yönelik tepkiler gelebiliyor.

Öte yandan karşı kampta bulunanlar ise teorilere göre iki farklı görüşü temsil etme eğiliminde oluyor. Bu görüşlerden ilki, merkez sağ görüşle gelen “Ülkemizi temsil ediyoruz/Ülkemizin gücünü gösteriyoruz ve bu yüzden hakkımızda kara propaganda var” görüşü. İkinci görüş ise otoriter ülkelerin halklarının da spordan keyif almaya hakkı olduğunu savunuyor. Kaldı ki bu etkinliklerin sonradan yerini değiştirmek ya da otoriter yönetimleri tamamen dışlamak, halkta da bir düşmanlık etkisi yaratabiliyor. Franco zamanında İspanya’dan kaçanlar bile Cumhuriyet bayrakları açıp Real Madrid’i deplasmanlarda destekliyordu. Takımlar ya da organizasyonlarla hükümetler spor izleyicilerinin gözünde ayrılıyor.

Kaldı ki zaman zaman sportswashing gerçekten de değişimin mesajını vermek için de kullanılıyor. Bazı ülkeler yeni yüzlerini tanıtmak için spor gibi görece daha yumuşak ve daha eğlenceli bir açıdan yanaşmayı tercih edebiliyor.

Peki sportswashing bir propaganda amacı mıdır?

Her ne kadar işin içinde bir imaj düzeltme çabası olsa da sportswashing’in propaganda aracı olduğunu söylemek pek de doğru olmaz. Propaganda çalışmalarının amacı “En süper benim dediğimdir” demektir. TDK’deki güncel tanıma baktığımızda “bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtmak, benimsetmek ve yaymak amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışmalar” ifadesini görüyoruz. Sportswashing sadece politik bir yapı değildir, sosyal ve ekonomik yanı da bulunur.

Sportswashing ise dikkatleri insan hakları ihlallerinden, yolsuzluklardan, hak ihlallerinden, savaşlardan ya da kötü imaj oluşturmalarına neden olan diğer olaylardan çekmeyi amaçlıyor. Bu ülkelerin, kurumların ya da kişilerin amacı kendilerine yönelik olumlu izlenimler oluşturmak, sempati hissi uyandırmak ve dikkatleri başka yöne çekmektir.

Sportswashing’in dijital dünyaya etkisi yok mu peki?

Elbette ki sporla aklamanın dijital dünya üzerinde de etkisi bulunuyor. Özellikle iki farklı açıdan sportswashing etkisini görebiliyoruz. Birincisi, özellikle e-spor müsabakalarını ülkelerine çekmek ve oyun içeriklerinde kendileriyle ilgili olumlu izlenimler oluşturmak üzerinden gerçekleşiyor. Zira bu ülkeler çok ciddi bir pazara sahip.

İkinci önemli nokta ise günümüzde hemen her şeyi öğrendiğimiz internet aramaları. Sportswashing yapan bir kişi, kurum, kuruluş ya da ülke ile ilgili olarak aramalar -bir süre de olsa- olumsuz sonuçlardan uzağa kayar. Bunun sonucu olarak da ülkeler farklı bir izlenime kavuşabilir. Öte yandan tartışmaların daha da alevlenmesi ve protestolar gerçekleşmesi durumunda ise Streisand etkisi ile üstü kapatılmak istenen olumsuz davranışlar daha çok öne çıkabiliyor.

İLGİLİ HABER

Sportswashing; boks, golf, bisiklet, Formula 1, basketbol, futbol gibi çeşitli alanlarda gerçekleşebiliyor. Yazıyı görece kısa tutmak adına yaşanan olumsuz olaylar ve olaylarla ilişkilendirilen kişi, kurum ve ülkelere verilen etkinlikler listesi koymamayı tercih ettik.

Kaynaklar:

  • Otoriter Rejimlerin Aklanma Yöntemi Olarak Sportswashing:
  • Suudi Arabistan Krallığı Örneği
  • How Countries Use Sports To Improve Their Image
  • ‘Sportswashing’: unethical but sadly here to stay
  • Sportswashing: a growing threat to sport
  • Qatar’s soft power sports diplomacy
  • Saudi uses sports ‘soft power’ as lever of influence
  • Sportswashing, a new word for an old idea
  • Advocacy and sports: human rights in Bahrain
  • Revealed: 6,500 migrant workers have died in Qatar since World Cup awarded
  • Qatar’s sports strategy: a case of sports diplomacy or sportswashing?
  • A clean image? – A study of Qatar, the human rights violations they are accused of and the strategies the country uses to improve its image
  • Using Sports to “Build It Up” or “Wash It down”: How Sportswashing Give Sports a Bad Name.