Ölüme Yaklaşan İnsanlar Neden 'Beyaz Işık Görüp Ruhlarının Bedenden Ayrıldığını' Hisseder? İşte Olayın Bilimsel Açıklaması

Ölüme Yaklaşan İnsanlar Neden 'Beyaz Işık Görüp Ruhlarının Bedenden Ayrıldığını' Hisseder? İşte Olayın Bilimsel Açıklaması

Tarih boyunca insanlar ölüme yakın psikedelik deneyimler yaşadıklarından bahsetse de bilim insanları, bu deneyimlerin tam olarak nasıl ortaya çıktığına dair bir cevap bulmakta zorlanmış görünüyor. Bu tip deneyimlerin zihnin bedenden ayrılmasıyla gerçekleştiği düşünülmekte. Bu deneyimleri yaşayan insanlar, yaşadıkları deneyimlerinden bahsederken hala yaşarken ve bedenlerini hissederken ruhlarının bedenlerinden bir şekilde çıkıp ölen bir akrabalarını ziyaret ettiği gibi örneklerden bahsedebiliyor.

Hatta ölüme yakın deneyimler hakkında ilk kez konuşan psikiyatrist Raymond Moody, ölüme yakın deneyimler yaşadığını söyleyenlerin ortak noktalarının; parlak bir ışık gördükleri, buna ilaveten ruhlarının vücuttan ayrıldığını hissettikleri, sıcaklık hissine kapıldıkları ve çeşitli mistik-spiritüel varlıklar gördükleri gibi şeyler olduğunu ifade ediyor.

Bu tip deneyimlerin vücuttaki fizyolojik değişiklikler sonucu oluştuğunu söyleyebiliriz. Tabii bu tip bir değişiklik için beyindeki kaygı, stres ve endişe gibi duyguları tetikleyen kimyasalların salgılanma biçimini değiştirecek uyarıcı maddelerin iş başında olduğunu unutmamak gerektiğini hemen hatırlatalım ve detaylara geçelim.

Ölüme yakın deneyimlerin baş kahramanı tabii ki ruh molekülü olarak bilinen DMT hormonu!

İnsanların ölüme yakın deneyimler yaşaması, insan beyninde halüsinojenik etki yaratan DMT hormonu ile ilişkili. DMT yani diğer adıyla dimethyltryptamine, beynin salgıladığı bir hormondur, bitkilerde ve hayvanlarda da görülebilir. Beyin bu hormonu sadece doğum ve ölüm anında salgılamaktadır. Genelde rüya esnasında salgılanır ve zaman algısında değişikliklere sebep olur.

DMT hormonunun etkilerini fareler üzerinde inceleyen bir araştırmada, kalp krizi geçiren farelerin beyninde DMT artışı gözlenmiş. Bu durumda ölüm anı yaklaştıkça bu molekülün devreye girdiğini anlamak mümkün. 2018 yılında yapılan bir çalışmada, katılımcılara belirli dozlarda DMT etken maddesinin bulunduğu uyarıcı ilaçlar veriliyor ve katılımcılardan uyarıcıları aldıktan sonra neleri deneyimlediklerini anlatmaları isteniyor. İlginç biçimde birçok katılımcının deneyimleri benzerlik gösteriyor ve bunun üzerine DMT’nin ölüme yakın deneyimlerin ortaya çıkışında önemli bir etken olduğu öne sürülüyor.

DMT hormonunun salgılanması için ya doğmak ya da gerçekten ölmek gerektiğine göre ‘ölüm gibi bir şeyin olduğu ama kimsenin ölmediği bu deneyimleri’ yaşamak için farklı yollar deneyenlerin olabileceğini unutmayalım.

Fizyolog Jimo Borjigin’e göre ölüme benzeyen duyguları deneyimleyebilmek -bir diğer adıyla psikedelik bir deneyim yaşayabilmek- için insan beyninin ürettiğinden çok daha fazla bir DMT seviyesine ihtiyaç vardır.

Yani gördüğünüz gibi kendiliğinden psikedelik deneyimler yaşamak, fizyolojik olarak o kadar da kolay değil. Bu tip deneyimleri yaşamak için DMT kadar etkili olmasa da çeşitli sedatifler, LSD gibi halisinojenler, uyarıcılar, antipsikotikler gibi birtakım başka yapay maddeler kullanılabiliyor. Hatta DMT’nin yaşattığı psikedelik deneyime en yakın deneyimi ketaminin verdiği söyleniyor. Yani insanlar içinde bulundukları yaşamın ötesinde birtakım şeyler gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini söylüyorsa bile bunu illegal yollara başvurarak elde ediyor olabilirler. Sözün özü günümüzde psikedelik tecrübelere meraklı olan insanlar, amiyane tabirle 'kafayı bulma deneyimlerini', DMT hormonunun yaşattığı doğum ve ölüm anı deneyimleriyle karıştırabiliyor. 

Editör Notu: Psikolojik, fizyolojik ve sosyal sağlığınızı düşünüyorsanız kesinlikle illegal maddelerden uzak durun. 

Kaynaklar: 1, 2, 3