Tek Bir Kararla Neredeyse Hepimize Tarihi Bir Kazığın Atıldığı 1971 Yılında Tam Olarak Ne Oldu?

Tek Bir Kararla Neredeyse Hepimize Tarihi Bir Kazığın Atıldığı 1971 Yılında Tam Olarak Ne Oldu?

“Tavuk ver, boncuk al” devrinden paraya geçişle beraber ortaya çıkan para kavramı, zaman içerisinde farklı şekillerde tanımlandı. 1971 yılında alınan bir karar ise var olan tüm dengeleri, neredeyse bütün insanlar için oldukça olumsuz şekilde etkiledi.

Amerikan filmlerinde ailelerin banliyölerde evlerinin olduğunu görebiliyoruz. O dönemde hemen her ABD’li, Sims oynar gibi hayata bir ev alarak atılıyordu. Dünyanın geri kalanında refah seviyesi eşit olmasa da, insanların temel ihtiyaçlarını karşılayabildiğini görmek mümkündü.

Bu durumun çok basitçe açıklanabilir bir nedeni vardı: Paraların karşılığı altın ve değerli metaller olarak saklanıyordu. Yani cebinizdeki 1 liranın 1 altınlık karşılığı bulunuyordu. Haliyle bütün sistem bir dengeye bağlıydı ve bu denge, altın üzerine kurulmuştu. 1971 yılında ise ters bir piramite benzetebileceğimiz parasal sistemin temel taşı olan altın, sistemden kaldırıldı.

Her şeyi başlatan adamı tanıyalım: Richard Nixon

ABD-Çin ilişkilerini başlatan, ülkeyi Vietnam’dan çıkartan ve ülkenin bazı ihtiyaç duyduğu reformları yapan bir başkan, normal şartlar altında ABD’de göklere çıkarılırdı. Nixon ise pek çok listede ABD’nin gelmiş geçmiş en kötü başkanları arasında anılıyor. Kendisi pek çok skandala karışan, meşhur Watergate skandalı sonrasında da istifa eden bir başkan. Dönemindeki en büyük suçuysa -dünyaya olan etkisine baktığımızda- altın standardını kafasına göre sonlandırmış olması.

Nixon döneminde bütün paraların karşılığı altın olarak tutuluyordu ve altın demek, ABD hazinesi demekti. İkinci Dünya Savaşı ve sonrasında toparlanmak isteyen ülkelerin altınları ABD’nin olmuştu. Dünyadaki her 3 gram altının 2 gramı ABD’de idi. Avrupa ülkeleri ayağa kalkarken, elde ettikleri yeni refahı da ABD’den altınlarını geri alarak kendi paralarını güçlendirmeye kullanıyorlardı. Bu durum elbette ki dolara rakip istemeyen ABD’yi rahatsız etmeye başladı. Richard Nixon, bu duruma çözüm olarak Bretton Woods sistemini çökertecek olan bir karar aldı ve ABD’nin artık bastığı dolara karşılık olarak altın bulundurmaya gerek duymadığını ilan etti. Bu da altın standardının sonunu getirdi.

Bretton Woods nedir?

Aslında küçük bir kasaba olan Bretton Woods’ta 1944 yılında Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı gerçekleştirilmişti. Bu görüşmelerde ünlü iktisatçı Keynes, Bankor adında bir para fikrini ortaya attı. Uluslararası Para Sistemi (UPS) adı verilen sistemde, uluslararası bir yapı, altına karşılık Bankor diye bir para üretecekti. Bu para üzerinden uluslararası ticaret yapılacak, bankor değeri altına göre belirlenecektı. ABD’li White ise sistemi kabul etti ancak tek bir şartla, Bankor yerine ABD Merkez Bankası tarafından basılan ABD Doları kullanılacaktı. Buna da White Planı denildi. Daha savaş bitmeden 44 ülke White Planı’na dahil oldu. Temelde bu sistem yalnızca bankor yerine dolar kullanıyordu. Ne var ki savaş sonrası sermaye ihracatını arttıran ABD’nin kullandığı doların fiyatı sürekli arttı.

Savaşlar pahalı şeylerdir. Vietnam Savaşı da ABD için hiç ucuz olmadı. Bunun sonucu olarak ABD, sermaye gücünü azaltma pahasına para basma yoluna gitti. Doların değeri düştükçe, dolara endeksli olan para birimleri de dalgalanmaya başladı.

Bazı kişiler 1971’de yaşanmaya başlayan ekonomik kırılmayı Bretton Woods’a bağlarken, bazı kişilerin konuya yaklaşımları farklı olabiliyor. Bu yazıda altın standardından vazgeçilmiş olmasının öne çıkarılmasının nedeni ise bir anlamda paraların artık bir karşılığı olmaksızın ABD dolarına bağlanması. Bir anlamda materyal olmayan para ortaya çıkmaya başladı.

1971’e dönmeden, “Materyal olmayan para?” nedir?

“Para geldiği gibi gidiyor, cüzdanımızda gördüğümüz yok” diyenlerden misiniz? Teknik olarak cebinizde para olması, olmamasından çok daha nadir bir ihtimal. Zira dünya üzerinde nakit olarak bulabileceğiniz para, piyasalardaki toplam paranın %10’undan çok az daha fazla. Bunu ayırmış olalım, zira hikayenin buradan sonrasında, bir karşılığı olmayan paranın bize neler yaptığını göreceğiz.

Bir diğer önemli nokta da birazdan göreceğimiz grafikler ABD’ye ait. Bizde durum daha vahim. Arada muhtıradır, darbedir, darbe girişimidir, ekonomik krizdir ne varsa gördüğümüz için durum daha dramatik.

1971 yılındaki değişikliklerin yarattığı kırılmalara gelin birlikte bakalım:

Her geçen gün daha da artıyor: Eşitsizlik

Yukarıdaki grafiğin ne anlattığını açıklayayım önce. 1971 yılına kadar bütün çizgiler aşağı yukarı aynı şekilde ilerlerken, 1971 yılından sonra kişi başına düşen milli gelir (Real GDP per capita), gittikçe artıyor. Ne güzel değil mi? Güzel tabii ama o alttaki kırmızı çizgi var ya, hah işte o maaşlı çalışanların medyan maaşı. Yani bütün maaşları yukarıdan aşağı yazınca ortada kalan değer neyse medyan maaş o oluyor. Kişi başına düşen maaş hep yükselmiş ama medyan değer aynı kalmış durumda.

Eskiden canavar olarak çizilen “enflasyon”

Bir dönem ülkemizde her gazetenin, her haber yayınının bir numaralı konusu enflasyon canavarıydı. 1971 yılından önce sabit giden kümülatif enflasyon, sadece 50 yılda on katına çıktı. Değeri 10 sent olan herhangi bir şeyin fiyatı zaman içerisinde 1 dolara geldi.

Bu da bilinen adıyla TÜFE, yani tüketici fiyat endeksi grafiği. 1971 yazan çizgiden sonra fiyatların nasıl hareket ettiğini görebilmek mümkün. 1971’den sonra fiyat artışları çok daha fazla oluyor.

Bir de “emlak” kanadına bakalım

Favori grafiğim bu. Ortalama gelire sahip bir kişinin, ortalama ev alması için gereken süreyi buradan görebiliriz. 1971’den önce 2.4 yıl olan bu süre, zaman içerisinde 7 yıla kadar çıkmış durumda. Ev kiralarının fiyatlarında da benzer bir durum söz konusu, ev kiraları bu süreçte 6 katına çıktı. Maaşların aşağı yukarı aynı seviyede seyrettiğini de hatırladığımızda, maaştan ev almaya ayırabileceğimiz para da azalıyor.

Altından vazgeçmek bu kadar değişime neden olabilir mi?

Dünyadaki bütün para karşılıksız basılabilen kağıtlara veya fiziksel karşılığı olmayan itibari paraya (fiat para) dayalı sistemde büyüme çok hızlı olabiliyor. Sonuçta merkez bankaları serbestça para basabilme hakkına kavuşuyor. Hükümetler de haliyle istedikleri kadar parayı kullanabiliyor. Bu da küresel anlamda bakınca, özellikle parasının gücü olan ülkelerin çılgınca borç yaratıp bu borçla büyümelerini görüyoruz.

Paranın değeri de düştükçe enflasyon daha da etkili olmaya başladı. Zengin ise zenginleşmesini arttırarak devam etti. Enflasyon ise insanların alım güçlerini eritmeye başladı. Maaşlar artarken maaşların alabildiği şeylerin sayısı azaldı.