Üzerine Teoriler Üreteceğiniz Birbirinden Tuhaf Gerçek Suç Dosyaları: Biri de Türkiye'de Yaşandı[18+]

Üzerine Teoriler Üreteceğiniz Birbirinden Tuhaf Gerçek Suç Dosyaları: Biri de Türkiye'de Yaşandı[18+]

Gerçek suç dosyalarına ilginiz olsun ya da olmasın, birazdan bahsedeceğimiz vakalar o kadar ilginç ki, okurken hayrete düşmekten ve üzerine teori üretmekten kendinizi alıkoyamayacaksınız.

Sahile vuran ayak parçaları, kapıya dayanan palyaço kostümlü katil, arabasını hiçliğe sürüp 6 ay boyunca bulunamayan bir adam, 24 yıl boyunca bir bodrumda esir tuttuğu kızına tecavüz eden baba…

Tüyler ürpertici hikâyeleriyle adli vaka dosyalarının arasında ün kazanmış olaylardan bazıları hâlâ gizemini sürdürüyor. Okurken hayrete düşmeye hazırsanız bazıları mide bulandırıcı, bazıları ise şoke edici bu gerçek suç dosyalarına bir göz atalım.

Washington sahillerine vuran ayakkabıların ardındaki gizem.

Washington eyaletindeki Salish Denizi kıyılarına 2007’den beri farklı yıllarda, içinde insan ayakları olan en az 20 tane ayakkabı vurdu.

Günümüze kadar devam eden vakada, bulunan ayakların birçoğunun ortak noktası spor ayakkabı içinde olmalarıydı. 2017 senesinde Kanada’da yapılan bir araştırmada ayakların ölmüş insanların vücudundan doğal yollarla ayrıldığı iddia edildi.

Ölü bedenlerden oyuncak bebekler yapan bir akademisyen.

Anatoly Moskvin, genellikle dilbilim ve tarih üzerine çalışmalar yapan saygın bir akademisyendi. Yaptığı çalışmalar için sık sık mezarlıklara gidiyordu.

2011 tarihinde polisin, mezar hırsızlıklarını araştırmasıyla 26 bedenin eksik olduğu ortaya çıkmıştı. Güvenlik kayıtları, polisleri Moskvin’e götürdü ve adamın evinde gördükleri karşısında donup kaldılar.

Odada çokça oyuncak bebek vardı ve bu bebeklerin içi, mezardan alınmış çocuk cesedi parçalarıyla doluydu. Moskvin, yakalandığında: “Kötü bir amacım yoktu, sadece bilimin bu güzel kız çocuklarını tekrar hayata döndürebileceği bir günün geleceğini umut ediyordum.” dedi.

Onlarla konuştuğunu ve duygusal bağ kurduğunu söyleyen Anatoly’nin yakalanmasının ardından şizofreni teşhisi koyularak bir akıl hastanesine yatırıldı.

Türkiye’nin faili meçhul seri katili ve “kesik bacak cinayetleri”.

Türkiye’yi 2000-2001 yılları arasında kasıp kavuran “kesik bacak cinayetleri” hâlâ gizemini koruyan dosyalardan. İstanbul’un bazı semtlerinde çöp konteynerlerine atılan toplamda 6 kadın, 2 erkeğe ait özenle kesilmiş kesik bacaklar o dönemlerde herkesi şaşkına çevirmişti.

Adli tıp incelemelerinin bulgularına göre bu bacaklar önceden tuzlu suda bekletilmiş ve kanı akıtılmıştı. Cesetlerin geri kalanı ise hiçbir zaman bulunamadı. Bazı uzmanlara göre, 2001 yılında son bulan kesik bacak cinayetleri çok fazla ses getirdiğinden katil yakalanmaktan korkmuştu ve cinayet işlemeyi bırakmıştı.

Kızını 24 yıl boyunca bir odaya hapsedip ona tecavüz etti.

Adını tarihe “asrın sapığı” olarak yazdıran baba, kendi öz kızını 24 yıl boyunca evinin bodrumunda esir tuttu. Yalnızca esir tutması yetmiyormuş gibi bir de kızına senelerce tecavüz etti.

Josef Fritzl adlı sapık babanın kızı kurtulduğunda babasından 7 çocuğa sahipti ve yıllarca o bodrumda yaşamışlardı. Neredeyse 1 yıl süren dava sonucunda Fritzl, ömür boyu akıl hastanesinde gözetim altında tutulmakla cezalandırıldı.

Bowling salonunu ateşe verip bilinmeze doğru yolculuğa çıktılar.

“Las Cruces Bowling Salonu Katliamı” olarak bilinen bu olayda, 10 Şubat 1990 günü rutin günlerden çok farklı olacaktı. Salonun önüne gelen 2 adam bir anda silahlarını salonun müdürünün kızlarına yöneltti ve baba ile çocuklarını ofiste esir aldı.

Salonda çalışan tamirci ve 2 kızının daha gelmesiyle onları da rehinelerin yanına götürdüler. Silahlı adamlar kasadan bir miktar para almışlardı fakat bir kısmını bırakmışlardı. Bu, soygun ihtimalini ortadan kaldırıyordu.

Üstelik çıkarken odadaki herkesi ateş altında bırakmışlardı. Ancak, odada sağ kalan 3 kişi vardı. Zar zor polisi arayıp durumu anlattılar fakat adamlar hiçbir zaman bulunamadı. Teorilere göre, bowling salonunun sahibi, uyuşturucu karteline bulaşmıştı. Saldırganlar ise ofiste bazı dosyalar arıyordu ve göz korkutmak amacıyla salonu yağmalayıp zarar verdiler.

‘Kuzuların Sessizliği’ filmine ilham olan seri katil, kurbanlarından birinin onu oyuna getirmesi sayesinde yakalandı.

Gary Heidnik, toplamda 6 kadını evinin altındaki bodrumda kazdığı deliğe hapsetti. İlk kaçırdığı kadın, kuyunun içindeki lağım borusuna zincirliydi. Ayağa kalkacak ya da ayaklarını uzatacak kadar yeri bile yoktu. Zamanla daha çok kadını mahkûm etmek için deliği büyüttü. Artık birkaç kurban burada birlikte yaşıyordu.

Kadınlardan bazıları türlü işkencelere ve korkunç yaşam şartlarına dayanamayarak öldü. Heidnik, ölü bedenleri pişirip diğer tutsaklarına yediriyordu, hatta bedenlerden kurabiyeler bile yapıyordu.

Heidnik, kadınlardan biriyle iyi bir iletişim kurdu ve evlenmeye karar verdiler. Kadının elbette başka planları vardı. Adamın güvenini kazandığında bir gün ailesini görmek için izin istedi. Evden çıkar çıkmaz polise koştu. Heidnik böylece yakalandı ve idam cezasına çarptırıldı.

Esrarengiz palyaçonun kim olduğu, hâlâ çözülememiş bir sır.

1990 senesinde normal bir güne uyanan Marlene Warren’ın kapısı çaldığında olacaklardan tamamen habersizdi. Kapıyı açtığında karşısında, elinde “you are the best (sen en iyisisin)” yazılı bir balon tutan palyaçoyla karşı karşıya kaldı.

Palyaço, Marlene’i kafasından vurdu ve bir daha bulunamayacak şekilde arabaya binerek kayıplara karıştı. Tuhaf olan şu ki, bindiği arabayı kiraladığı şirkete ulaştıklarında şirketin sahibinin Marlene’in kocası olduğu ortaya çıktı.

Birkaç ipucundan yola çıkarak üretilen teorilere göre, palyaço bir kadındı. Bu kadının Marlene’in kocasının sevgilisi Sheila Keen olduğu düşünülüyordu. Ancak hiçbir zaman yeterli kanıt bulunamadı ve bu dosya da “çözülemeyen vakalar” arasında kaybolup gitti.

Hastanede aniden kaybolan bir kadın ve 20 yıl sonra bulunan bir iskelet.

Carrie Selvage, 1900 yılının Mart ayında sinir krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. Sabah olduğunda hemşirelerden biri odaya girdi ve Carrie ondan süt istedi. Odadan çıkıp 5 dakika içerisinde geri dönen hemşire, kadını orada bulamadı. Carrie, her yerde arandı fakat ondan geriye kalan hiçbir iz yoktu.

Olaydan 20 yıl sonra çok ilginç bir gelişme meydana geldi. Bir şirketin eski hastane binasını satın alıp makine fabrikasına dönüştürmeye karar vermesiyle bina yenilenmeye başladı.

Çatıda bulunan küçük bir odayı açtıklarında oturur vaziyette duran bir iskeletle karşı karşıya kaldılar. Yanında mavi bir gecelik ve terlikler bulunuyordu. Üzerine komplo teorileri üretilse de ne olduğu kesin olarak hiçbir zaman bilinemedi.

Nişanlısının doğumu için yola çıkan adamın beden parçaları hiç tahmin edilemeyecek bir yerde bulundu.

Matt Kawecki, 28 Mart 2018’de uzak mesafeden ilişki sürdürdüğü nişanlısı doğum yapacağı için Almanya’dan Polonya’ya doğru yola çıktı. Yolculuğun ilerleyen saatlerinde ona kimsenin ulaşamamasının ardından kayıp bildirisinde bulundular. 6 ay boyunca Matt’ten hiçbir haber alınamadı, ne telefonunun sinyaline ulaşılıyordu ne de arabasına. Adeta arabasıyla birlikte hiçliğe karışmıştı.

6 ayın sonunda Matt’in ailesinin yaşadığı yerdeki komşuları ailenin evinin koktuğundan şikâyet ederek ahırlarını kontrol etmelerini istediler. Matt’in annesi, ahırın çatısına gittiğinde ölü beden parçalarıyla karşılaştı. Kıyafetler oğluna ait gibi görünüyordu.

Polis, olay yerindeki kanıtları toplayıp yaptığı araştırmadan sonra ölüm nedenini intihar olarak belirledi. Ancak Matt’in ailesi, çocuklarının ayaklarını ahırdaki ayakkabının içinde buldular ve polisin vardığı sonuca hiçbir zaman güvenmediler.

Olaylar hakkındaki teorileriniz için yorumlara bekliyoruz…

  • Kaynaklar: Big Think, DailyMail, Hürriyet, Criminal Minds, Unresolved, The Palm Beach Post, True Crime Discussions, Strange Outdoors
İLGİLİ HABER

İLGİLİ HABER